Ruhî tekâmülün arayışı içinde bulunan filozoflar, bilim adamları, edebiyatçılar ve siyâset bilimcileri var bu dünyada. Kimileri çok uzaklarda arıyorlar, kimileri yaklaşıyor, kimileri teğet geçiyor, bazıları da madenin içine düşüyorlar. Çocukluğundan beri bu işin içinde olanlar da var, hayatlarının son demlerinde meraklananlar da. Kimileri, meselâ, ‘Ruhî Hakikatler’e girişi ‘Ascension’ (Yükseliş)den yapıyorlar. Buradan yola çıkanlar yüzlerce değişik neticeye, binlerce tanıma ulaşıyorlar.
Meselâ internette surf yaparken ‘Ascension’ ve ‘Spirituel’ yani ‘Yükseliş’ ve ‘Manevî-Ruhî’ kelimelerine tıkladığınızda 100.000’in üzerinde siteyle karşılaşıyorsunuz. O hâlde, tarihin bu diliminde insanlar bu mevzu üzerinde epeyce yoğunlaşıyorlar.
İhtimaliyat kanunlarına nazaran, herhangi ‘zekî’ bir girişimde bulunmaksızın, bu dünya üzerinde meydana gelen olayların %50’si insanlığın hayrına olarak değerlendirilirken diğer %50’si beşeriyetin şerrine olarak kabul ediliyor. Halbuki pratik bunu göstermiyor. Belki çok mekanik mânâda belli bir dengeden bahsedilebilir. ‘Zekî’ ve ‘Akil’ insanoğlundan beklenen ise bu dengenin en az 20 puan ‘HAYR’ın lehine gelişmesiydi. Bunun anlamı, insanlığın binlerce yıllık süreçte ‘İYİ’ şeyleri, ‘KÖTÜ’ şeylerden daha fazla yapmış olması gerekliliğidir. Demek ki, beşeriyet, genelgeçer terimlerle konuşacak olursak ‘ZEKÎ’ ve ‘AKİL’ davranamamıştır. Aksi hâlde bu tür makâlelerin yazılmasına gerek olmayacaktı. Örneğin harbler ve çatışmalar nadirattan sayılacak, yeryüzündeki insanların en az %75’i sağlık garantisine sahib olabilecek, yine aynı oranda insan ‘Konforlu’ bir hayat sürebilecek, açlıktan ölüm diye bir kavram insanlığın ortak hafızasında yeralmayabilecekti.
Fakat… Evet, fakat olaylar hiç de öyle değil. Bugüne kadar açlıktan ölen insanların sayısını 840.000.000 (840 milyon) olarak veriyor güvenilir kaynaklar. Bu sayı ABD nüfusunun 3 misline, İsviçre nüfusunun yaklaşık 110 misline tekâbül ediyor. Hergün, kronik açlık nedeniyle, 24.000 insan ölüyor. Demek ki, ‘Aç Mezarı’ var. Bu, senede 8 milyon ediyor. Ölenlerin 3/4’ü 5 yaşın altında…
“Historical Atlas of the Twentieth Century” (20. Asrın Tarihî Atlası)na nazaran, son 100 yılda yaklaşık-asker ve sivil– 2 milyar insan ölmüş. Sebeb; savaşlar, tiranik idâreler ve insanların kendi türdeşlerine (karşı) revâ gördüğü açlık! Bu rakamlar, matematik olarak ideolojik sebebe kıyas edildiğinde-(Reel) Sosyalizm ve Kapitalizm– pratik olarak eşit olduğunu tesbit ediyor, uzmanlar. Belki, bu nisbet kapitalizm için biraz daha fazla olabilir.
Bildiğimiz bir başka şey daha var; Batı yarımküresinde bulunan 31 ülkede ölümlere yol açan hastalıklar arasında kalb-damar hastalıkları ve apoplexiler (beyne giden kanın durması da diyebiliriz) 1. sırada yer alıyorlar. Bu ülkeler arasında ABD, Britanya (en yüksek), Karaibler, Kanada, Arjantin, Şili ve Uruguay başı çekiyorlar. Bu oran Orta Amerika ülkelerinde de yükselme eğilimi gösteriyor. Kapitalizm’in en önemli 3 merkezi (ABD-Kanada-Britanya) en çok kalb sektesine ve beyin kansızlığına maruz kalıyorlar. Şöyle mi demeli acaba? Ne kadar kapitalistleşirsen o kadar kalb ve beyin problemi yaşıyorsun. Türkiye’nin en büyük sermâyedar ve üst düzey bürokrasisine baktığımızda da buna paralel bir tablo var mı? Turgut Özal, Devlet Bahçeli, Şükrü Yürür, Ahmet Priştina, Sefâ Sirmen, Sakib Sabancı, Rahmi Koç, Mustafa Koç, Ahmet Necdet Sezer, Fethullah Gülen ve daha sayısız isimle karşılaşıyoruz. Ne kadar iyi bakılırlarsa bakılsınlar kalb ve beyinler problemli… ‘Akıl’ Kalb’in, ‘Zekâ’ da ‘Beyn’in bir şubesi ise, yukarıda mezkûr isimlerin kalblerinden ve beyinlerin eşdeyişle ‘Akıl’ ve ‘Zekâ’larından şübhe edilebilir, teorik olarak…
Başa dönecek olursak, ‘Ascension’ (Yükseliş) mes’elesiyle alâkadar olan ve büyük bir bölümü de ‘entelijansia’nın mensubu sayılan insanlar yukarıda sayılan mevzular hakkında ortalama bir şuur sahibi değiller mi? Cevab; evet ortalama bir şuura sahibler, olup bitenlerin genel olarak farkındalar. Ve muhtemelen sual ediyorlar: Bu sefâletin ve ısdırabın kökeni nerededir? Bunlar, tamâmen böyle mi üretiliyorlar? Acaba sâdece insanlar mı birbirlerine ve diğer varlıklara ısdırab çektiriyorlar? Acaba, ALLAH’ın irâdesi nedir? diye düşünmek de gerekiyor mu?.. (Son soru bana aid değil)…
Meselâ ‘Dua’nın kudreti vardır, diyenler sâdece dîn otoriteleri değil aynı zamanda Modern çağların ‘Guru’ları sayılan ‘pozitif düşünce’ sahibleri de yavaş yavaş ‘Dua’nın kudretinden bahsediyorlar. Ancak şöyle bir sorun hâlâ ortada duruyor: Pozitif düşünce dünyayı istenildiği oranda ‘iyileştirmiş’ görünmüyor. Yani, Pozitif Düşünce’nin ‘dua’sı, kısmetsiz köpeğin duasına benziyor!
Hz. İsâ, ‘Eğer aranızdan iki kişi uzlaşırsa ve birbirlerinden sorarlarsa, … bu onlara uygunlaştırılır’ (Matta, 18:19). Bu bir vaaddir. Neye ihtiyacınız var? veya size lâzım olan nedir? Hele bu suali bir sorun bakalım diyor bazı Kilise Babaları.
Bu da fonksiyonsuz bir temenniden öte geçmiyor, vardığımız nokta itibârıyla. Temenniden ibâret kalıyor. Evanjil metinleri de çözmüyor…
II. Emperyalist Paylaşım Savaşı başlamadan evvel, 100 milyondan fazla insanın, Hz. Îsâ’ya (Oğul), İlâh (Baba-yine Hz. Îsâ oluyor), Bâkire Meryem’e, Muqaddes Ruh’a ve Uzak Asya’da da ‘Bouddha’ya, savaşın çıkmaması için dua ettikleri tahmin ediliyor. Savaş çıkıyor ve 60 milyon insan ölüyor. Sorun nerede? Duaların samimiyetini bilemeyiz, adreslerinin yanlış olduğunu bir MÜSLÜMAN olarak söyleyebiliriz, kullara değil, kulların yaratıcısına dua etmek gerektiğini ve duanın paralelinde samimî bir pratik sergilemek gerektiğini de ekleyebiliriz. Yeter mi? Hayır! ZEVKEN İDRÂK’ten mahrum olduğumuz ve RÜCÛ etmediğimiz sürece dualar –Müslümanlar’ınkiler dahil– kâfî gelmeyecektir. Çünkü, bizim (insanların) duaları, Arz’ın, Arş’ın, Melâike’nin ve diğer arı mevcudatın yanında çok çok hafif kalmaktadır zira insan artık bu sistemden disqalifiye olmuş ve esfel-i sâfilin derekesine inmiştir. Köpeğin duası insanınkinden daha maqbuldür. Batı ve Şark entelijansiyası bunun farkında ve şuurunda olmadığı içindir ki, izahatı şöyle yapar: İşte Pozitif Düşünce’nin Kudreti. Evet ve traji-komik olarak, insanlığın vardığı medeniyet ve modernite aşamasının izahatı bu ve aldığı cevabda savaş, çatışma, kan ve ölümdür. ÖLÜM, POZİTİF DÜŞÜNCE’NİN KUDRETİ’NİN SONUCU olmaktadır. Pozitif Düşünce sahibleri bunu neden (Sahte) bir ‘Hüzün’le karşılıyor, bilinmez…
Yahudî ulemâsının bir kısmı, Yahudî soykırımı esnâsında ölen Yahudîler’in hepsinin ‘Âhir Vakit’te, ‘re-enkarne’ (yeniden bedenlenme) olacağına ve dünya üzerinde mevcud Hristiyanlar’ın sayısına ulaşacağına inanıyorlar. Dahası, Naziler’in de mevcud ‘Yahudî’ sayısı kadar ‘re-enkarne’ olacağına da inanıyorlar. 1 yahudî’ye 1 Nazi ve onlarla aynı sayıda Hristiyan. Herbirinin de kendi Pantheonlar’ı olacağını söylememize gerek yok. Al sana Paganizm ve Şamanizm. Ortalık ‘KESRET’ kokuyor. Bunlara hoşgörüyle yaltaklananlara da bir isim takmak gerekiyor: ‘Mitolojik hiyerarşiye nazaran, fânîler!’ ya da kısaca ‘Mitolojik Ölümlüler’. Bunlar hâlâ deklarasyon üzerine deklarasyon yazıyorlar, yazsınlar.
Batı hâliyle soruyor: Neden, Ruh’un Bilgeliği zihnimizden kopuk /iğreti duruyor? Diğer bir deyişle, Neden, Ruh’dan uzaktayız? Eğer insanın bir ruhu mevcudsa neden Şark öğretilerinde sıkça bahsedilen ‘karmik-karmacı’ döngüler boyunca edindiğimiz bilgiler mevcud bilgeliğimize entegre olmuyorlar? Cevabı K veriyor: Kadavra Ruhçuluğu. Garb düşüncesinin de bir cevabı var: ‘Ascension’ (Yükseliş). Bu bilgiyi yeniden bulmak. ‘Yükseliş’in bilgisi çok uzakta değil: Üst Dil, Üst Mânâ!..
Garb’da Yükseliş theması heryerde işleniyordu/işleniyor; kitablar, makâleler, seminerler, heykel ve resim atelyeleri, media vs… Kapitalizm’in bir yılda ‘iç barışı sağlama, stress’ten uzaklaşma, arınma, maksimum üretkenlik, ruh ve zihin açıklığı, mutlu olmanın yolları vs…’ mevzularından elde ettiği gelirin yaklaşık 200 milyar dolar olduğunu öğrendiğimizde Garbî ‘ASCENSİON’un yolunun ‘Para’dan geçtiğini görüyoruz. Kadavra Ruhçuluğu’ndan 200 milyar dolar rant elde ediyor Kapitalizm. Sonra oturup duaların ‘samimimyet’inden sözediyoruz. En iyi dua en masraflı ve en bahalı duadır!!!
Platon, ‘Atina’ya parayı ve tüccarları sokmayın yoksa batarız’ diyordu. Para, Atina’ya girdi ve Sokratis’i yargıladı. Sokratis’i yargılayan hâqimler de, görgü tanıkları da, ‘Aydınlar’ da, Halq da ‘Para’nın esirleriydi. Atina dağıldı, Antik çağ ilmi bitti. Aristotelien Oligarşi hâqim oldu. Kapitalizm’in en büyük akıl hocalarından biri Aristotelian Oligarşik Demokrasi’ydi ve Yahudî ideolojisi bunu en iyi kullanan ideoloji oldu. En çok parayı, Aristo Oligarkları, Yahudîler ve nihâyet o yolun yolcuları olan Sermâyedarlar kazandı. Bu yolun yolcularının ‘dua’larının hüqmü ‘Kısmetsiz Köpek’inden çok daha aşağılarda. Bunların ‘Sahte Yükseliş’i durdu. Şimdi sıra inişte hattâ başaşağı düşüşte. Scientology (Bilim) Kilisesi’nin kapısında ‘Christologie is the real Science’ yazıyor yani ‘Îsâbilimi gerçek bilimdir’. Nereden bakıldığına bağlı. ‘Herkesin günahlarını sırtına alıp gitti, o hâlde vur patlasın çal oynasın. biz artık günahtan berîyiz’ diyorsak ‘Ascension’ çoktan bitmiş aşağıların aşağısına düşülmüştür ve ses ‘cehennemdekilerin, fay hatlarından gelen canhıraş çığlıklarıdır’.
Bazı Garblılar, ‘yükseliş, insanın bütün parçalarının şuurlu bir biçimde entegrasyonunun vasatıdır’ diyorlar. Devamla, ‘İnsan, kendine aid parçaları fizik realiteye eken çok buudlu bir varlıktır’ cümlesini kuruyorlar. Bu cümlenin neticeleri ve doğruluk dercesi bilinmiyor. Kapitalizm ruhlara da ‘sınıf atlattırıyor’. Parası olanın ruhu da sınıf atlıyor ve ‘Yükseliş’i hızlanıyor. ‘Geri Ruhlar’ın negatif ışığı, ‘İleri Ruhlar’ın pozitif ışığını gasbettiği için Kapitalizm, ileri ruhların yardımına koşuyor ve tabîi ki, bunun bir bedeli var: 200 milyar dolar. Buna (Kapitalizm’in) Yeni Dünya Düzeni diyoruz. Telegram, bunu deşifre ve mahkûm ediyor. En bahalı ‘Kadavra’nın ruhunu lânetliyor ve tarihten siliyor. Tel Aviv bu nedenle önemsiyor ‘Yükseliş’ini Büyük Doğu’nun.
Conscious Acts of Creation (Yaradılış’ın Şuurlu Faaliyetleri/Eylemleri) isimli eserde şunlar yazılı:
‘Fizik Dünya’nın tabiatı ‘Manevîleşme’nin/Ruhîleşme’nin’ antitezi gibi duruyor’.
İndallah’ta böyle bir yarılmadan ve bu nev’i bir yabancılaşmadan asla ve kat’a söz edilemez. İlâhî Nizâm bir bütündür ve Kesret, Ahâd’ın bir yansımasından gayrı değildir. Kesret bir yanılsamadır. Fizik Dünya, Mânâ Âlemi’nin antitezi değil inikâsıdır ve yine fizik dünyanın rücû makamı yine mânâ âlemidir. Bu cümleden olarak, Aristotelian Fizik Âlem (Oligarşisi)nin antitezi İBDA Ruhçuluğu olarak tecelli ediyor. Doğru yazım bu oluyor… Kâdim İlim yeni ve kırmızı elbiseleriyle belirirken, Hortlamaya çalışan tapınak oligarşisi titriyor… Gelen biziz…
Kaynak: H.A. “Akademya’ya Doğru Sitesi”, 2001-2005 (2010 öncesi arşiv makalelerimizde yazarlarımızın adları, açık isimleriyle yayınlandıklarında makalelerini yeniden tashih ihtiyacı duyabilecekleri ihtimaline nazaran, yazarlarımızın talebi olmadıkça sadece isimlerinin baş harfleriyle paylaşılmakta, böylece bu önemli ve değerli arşivimizden kamuoyunun istifadesi amaçlanmaktadır.)