Yeri geldiğinde vurguluyoruz; bu ülkede hangi ideolojiden olursa olsun, değerli ve güzel işler yapan, emek ve alınterini esirgemeyen, yürekli, haysiyetli ve yüksek seviyeli insanlar var ve onları selâmlamak da bizim borcumuz, ister milliyetçi, ister liberal-demokrat, ister sosyalist, ister Kürt ulusalcısı olsun, isterse Hristiyan… Unuttuğumuz (daha doğrusu benim unuttuğum) bir isim var: Yusuf Kaplan! Gecikmeli de olsa Yusuf Kaplan’ın adını bu satırlarda geçirmek şart olmuştu, yapıyoruz.
Bildiğim kadarıyla Yusuf Kaplan devlet memuru, öğretim görevlisi veya öğretim üyesi. Ve, çok az sayıda devlet memuru siyâsî yazı kâleme alabilecek cesâreti gösterir, hele ki profesyonel düzeyde. Müthiş mütevâzı, sessiz sedâsız, kendi hâlinde ama çok büyük işler yapan bir yazar Yusuf Kaplan.
Benim Atina’da tanıdığım bazı ‘Selefî’ler var, gerçi onlar Selefî olmadıklarını söylüyorlar amma pratikleri tamâmen Selefî. Atinalı Selefîler’in ağızlarından düşmeyen kelime ‘Bid’a’ yani ‘Bid’at’. Herşeye Bid’a diyorlar neredeyse. Fakat bu insanlar o kadar habis değiller, sempatiyle karşılayabiliyorum. Yusuf Kaplan da bugün Selefîler’den bahsediyor:
“…Mecrâ’sızlık’ın / “Evsizlik”in İnsanlara Nasıl Bunaltıcı “Romantizm”ler, savrulmalar, Paradokslar ve “Parodi”ler Yaşattığına Dâir…” diye başlıyor Yusuf Kaplan.
Sahi, akacak bir mecrâı, gidecek bir mâbedi (en geniş mânâda) olmayan insanların muhatab olacağı ‘Romantizmler’ (Mahiyetsiz ve köksüz hissiyat da denebilir), savrulmalar (kırılmalar, yarılmalar ve yabancılaşmalar), Paradokslar (sahte kanaatler, vehimler ve iç çelişkileri) ve Parodiler (Bu kavramı açalım biraz; Parodi kelimesi Yunanca kökenli (Parôdia); Παρα (Para): Yanında, yakınında, merkezde olmayan+Οδέ (Odê): Şarkı, Ir, kelimelerinin biraraya gelmesinden oluşuyor. Mot a mo terceme edersek ‘Yan Şarkı’ mânâsına. 1600’lerde Latince’ye, oradan da Fransızca ve İtalyanca’ya geçiyor. Mânâsı da, ‘Ciddî bir eserin abartılı olarak ve komik bir biçimde taklid edilmesi’ne evriliyor. Meselâ, Scarron’un ‘Travesti Virgilius’ adlı eseri ‘Eneide’in bir parodisi. Ayrıca Fransızca’da ‘Parodier’ fiili de var ve ‘Bir eseri taklid ederek parodileştirmek’ ve ‘Bir kişiyi gülünç bir biçimde taklid etmek’ mânâsına geliyor. Parodi’nin sıfatı ise ‘Parodique’). Demek ki, Mecrâ’sız ve Mâbedsiz (Beytsiz) insanlar; köksüz, yabancılaşmış, vehim yüklü, yarılmış-kırılmış ve imitasyon varlıklara dönüşüyorlar. ‘Ayaksız Kuşlar’ gibi, bir türlü yere inemiyorlar, sürekli uçmak zorundalar, onları kabul eden bir zemin olmuyor ve helâq olup gidiyorlar. Azâbûn Elîm’in bir vechesi de bu olsa gerek…
Yusuf Kaplan devâmla, ‘Son iki asırdır iliklerimize kadar yaşadığımız medeniyet buhranının yol açtığı savrulmalara, sarsıntılara, yıkıcı sorunlara cevap bulmak, cevap vermek ve bunları aşmak amacıyla geliştirdiğimiz ortak “dil” ve “tavır”ları, selefî anakronizm olarak adlandırıyorum’ diyor.
Demek ki, 200 senedir devâm eden ve iliklerimize kadar işleyen bir ‘Medeniyyet Krizi’ var ve bu buhran savrulmalara, sarsıntılara, yıkıcı (destructif) problemlere yol açmış. Bu sorunları aşmak, onlara cevab oluşturmak (muhatab olmak) içun ‘geliştir(eme)diğimiz müşterek lisân’ ve ‘tavırlar’ın adı ‘Selefî Anakronizm’miş.
Nedir peki Anakronizm?
Yunanca; Anahronismos. Ana+Hronos. Ana: Tepeden tırnağa, baştan aşağı+Hronos: Zaman. Tarihler’in karışması, birbirine girmesi, kargaşası. Başka bir çağa aid olanın, mevcud çağa hamledilmesi, ulanması, yapıştırılması. Bu mânâsıyla sinonim olarak ‘Parakronizm’. Mevcud zamanın (çağın) merkezinden periferine (çeperine, çevresine, cıvarına) kaçma, yönelme. Mevcud zamandan ve onun değerlerinden uzaklaşma. Ayakta kalabilme. Moda tâbiriyle ‘Zamandışılık’.
O hâlde biz (birileri) Selefî’yiz ve daha kötüsü ‘hem Selefî hem de Zamandışı’yız’. Yani ‘gerici’yiz, mürtecîyiz, opistodromikiz. Hattâ sekteriz belki de…
Devâmla;
“Burada henüz fark etmekte bile bir hayli zorlandığımız yakıcı nokta şurası: Selefî anakronizm, bunalım zamanlarının nevzuhûr (yani “modern”!) çocuğu ve zorunlu ilk tepki biçimidir. Zamanını şaşıran, tarih ve zaman duygusunu kaybeden bütün selefî anakronizm biçimleri, yenilgi psikolojilerini kışkırtmakla / hortlatmakla ve hâkim kültürü, farkında olmaksızın tersinden yeniden üretmekle ve meşrûlaştırmakla sonuçlanır”.
Fark edemediğimiz/etmemeyi tercih ettiğimiz şey şu: Selefî zamandışılık, bunalım dönemlerinin (son 200 senedir neredeyse sürekli) nevzuhûr çocuğu (yani piçi) ve ilk tepki şeklidir. Modern! olana, mevcud zamandan muhite kaçarak savunmalı tepki! Zamanını (istikâmetini) şaşıran, sapıtan, tarih ve zaman hissi ibtal olan (şuursuzlaşan) Selefîzmler mağlûbiyyet hâlet-i ruhiyyesini tahrik etmekle ve hortlatmakla ve hâkim kültürü (kemalist ve Batıcı kültür), farkında olmadan yeniden üretmekle ve meşrû hâle getirmekle sonuçlanır.
Yani Selefîler sistemin değirmenine biteviyye su taşımaktadırlar. Bu büyük bir vebâl ve mes’ûliyyettir. Bedeli de vardır. Bedeli tasfiyedir. Tasfiyesi zor olmaz, çünkü yukarıda köksüz ve ayaksız oldukları vurgulandı, ayaklarını kaybetmiş olanın mücâdele edecek zemini de yoktur. Bunlar, Özne (Süje-Aksiyon sahibi) değil ve fakat Nesne (Obje-Reaksiyoner)dirler. Özgüvenleri yoktur, çünkü özgüce dayanmamaktadırlar. Kölelerdir ve Global Kullar’dır.
Yusuf Kaplan’a teşekkür borcumuz var, protestanlaşmamızı önlemenin yollarını arayıp öneriyor.
Kaynak: H.A. “Akademya’ya Doğru Sitesi”, 2001-2005 (2010 öncesi arşiv makalelerimizde yazarlarımızın adları, açık isimleriyle yayınlandıklarında makalelerini yeniden tashih ihtiyacı duyabilecekleri ihtimaline nazaran, yazarlarımızın talebi olmadıkça sadece isimlerinin baş harfleriyle paylaşılmakta, böylece bu önemli ve değerli arşivimizden kamuoyunun istifadesi amaçlanmaktadır.)