İslâm tarihi bir yönüyle kahramanlar ve kahramanlıklar tarihidir. Şerefli tarihimizin hiçbir döneminde kahramanlar eksik olmamıştır. İslâm’ın ilk evrelerinden başlayarak devam eden bu zincirde bir çırpıda onlarca büyük isim sayabiliriz. Kaldı ki bu sadece geçmiş dönemlere mahsus bir durum da değildir. Yaşadığımız dönemde de birçok kahraman yaşadı, yaşıyor. Son yüzyılımızda Ömer Muhtar, İzzeddin Kassam, Şeyh Ahmet Yasin, Cahar Dudayev, İsmail Heniyye gibi isimler tarihe iz bırakan büyük kahramanlık hikâyeleri yazdılar. Bu şerefli zincirin şimdilik son halkası, Siyonist terör şebekesine âdeta kök söktüren büyük komutan Yahya Sinvar oldu.
İslâm dininin önemli bir emri olan cihat kavramı, modern zamanlarda içi boşaltılmış bir hâle düşürüldü. Batı ve onun vekil örgütleri, bu kavramı tedhişle, terörle, orantısız şiddetle andıracak bir çerçeveye hapsederken kimi Müslümanlar da bu aşırı uçlardan ve yorumlardan teberri etmek için onu yumuşattıkça yumuşattılar. Dinin fiili müdahaleye ve eyleme açık emirlerini bile zorlama yorumlarla başka anlamlara çekip bu hayati kavramı hakkıyla tanımaktan ve içini doldurmaktan kaçındılar. 7 Ekim 2023’te başlayan Filistin davasının yeni evresinde Kassam mücahitleri, mecrasından uzaklaştırılan cihat kavramını yeniden en hakiki anlamıyla Müslümanlara hatırlattılar. Modern zamanların ruhuna uygun olarak sevimli ve uysal bir zemine düşürülmeye çalışılan cihadı asli manasıyla yeniden buluşturdular.
Dünya hayatına düşkünlüğümüz bizi birçok meselemizden uzaklaştırdı. Din bize dünya hayatının bir oyun ve eğlenceden ibaret olduğunu hatırlatıp dururken bizler ahireti neredeyse gündemimizden çıkardık. Dünyalık hazların cazibesi bize ebedi hayatı unutturdu. Konfor ve imkânlar bizi âdeta esir almış, Resul-i Ekrem Efendimizin “vehn” olarak tabir buyurduğu hastalık hepimizi sarmış durumda. Gazze’nin onurlu mücahitleri olmasa normalin, olması gerekenin bu olduğunu düşünmeye bile başlayacaktık. İçimizden çıkan izzetli topluluk adanmanın, kendini davasına feda etmenin, dünyayı elinin tersiyle itmenin ne demek olduğunu bize yeniden hatırlattı.
Vehn nedir peki? Mübarek sahabe Sevban’dan rivayet edilen bir hadisi şerifte Efendimiz aleyhisselam bize açıklıyor: “Yakında milletler, yemek yiyenlerin (başkalarını) çanaklarına (sofralarına) davet ettikleri gibi, size karşı (savaşmak için) birbirlerini davet edecekler” buyurdu. Bir sahabe “Bu, o gün bizim azlığımızdan dolayı mı olacak?” diye sordu. Allah Resulü “Hayır, aksine siz o gün kalabalık fakat selin önündeki çerçöp gibi zayıf olacaksınız. Allah düşmanlarınızın gönlünden sizden korkma hissini soyup alacak, sizin gönlünüze de ‘vehn’i atacak” buyurdu. Sordular: “Vehn nedir ya Resulallah?” Buyurdular ki: “Vehn, dünyayı (fazlaca) sevmek ve ölümü kötü görmektir.” Birçok kaynakta geçen bu hadis, bugünkü durumumuzu özetleyen mucizevi bir uyarı niteliğindedir.
Dünya zevkleri ve konfor, insanı içten içe çürüten büyük imtihanlardır. Daha kötüsü ise şudur: Bir müddet sonra çürüme, fikrî bir boyut da kazanabilir; artık yaşadıklarımıza mazeretler üretmeye, giderek bu uyduruk gerekçelere iman etmeye başlarız. Bugün birçoğumuzun maslahat adına bu mazeretlerle kendisini avuttuğunu ibretle müşahede etmek mümkün. Zaten bu yola girdikten sonra konforumuza halel getirecek her şeyle aramıza mesafe koymaya başlarız.
Gazze, bir tarafıyla insanlığa Batı uygarlığının kof, boş, ikiyüzlü ve yalancı bir iddia olduğunu ilan etti. Öte taraftan İslâm dünyasının içinde bulunduğu hâli pürmelali de ayan beyan ortaya koydu. İslâm dünyası öyle bir derin uykuda ki on binlerce çocuğun feryat figanı bile onu uyandırmaya yetmiyor. Yüz binlerin çığlığını duymayacak kadar kendinden geçmiş, kendisine anlam veren değerlerden uzaklaşmış durumda. Gazze’nin destansı direnişiyle Yahya Sinvar ve yiğit askerleri insanlığa yeni bir kahramanlık hikâyesi hediye ederken bu her iki dünyanın da net fotoğraflarını göstermeyi başardı. Aynı zamanda bu mücadele, her şeye rağmen insanın hâlâ var olduğunu, insanlığın küçük bir zümrenin gayretiyle de olsa yaşamaya devam ettiğini, tükenmediğini gösterdi. Dünyanın en ahlâksız teröristlerine karşı tüm maddi imkânsızlıklara rağmen direnmekten vazgeçmeyen bu aziz ve adanmış yiğitlerin varlığı, insanlığın geri kalanı için umut oldu.
Tarih kitapları, bir avuç inanmış adamın neler yapabileceğini bize anlatıp duruyor. Kassam mücahitleri bunu somut bir hâle getirip önümüze koydu.
Onlar, dünyanın en vahşi, en ahlâksız teröristlerine boyun eğmedi ve onların çaresiz çırpınışlarını tüm dünyaya gösterdiler. Siyonistlerin bir asırdır özenle inşa ettikleri mağdur edebiyatını yerle bir ettiler. Sinema, edebiyat, müzik, siyaset, medya marifetiyle ve bin bir dalavereyle kurdukları Holokost endüstrisini temelinden sarstılar. Dünyanın en büyük güçlerinin sağladıkları sınırsız medyatik, ekonomik, askerî ve siyasî desteğe rağmen Siyonist çete hiçbir ilerleme kaydedemedi. Kassam, bu teröristlerin ne kadar zavallı olduklarını, güçlerinin yalnızca savunmasız insanlara, çocuklara ve kadınlara yettiğini dünya âleme gösterdi. Onlar da bu yiğitlerle baş edememenin hıncını silahsız insanlardan çıkarmaya çalıştılar.
Burada Yahya Sinvar portresine özel olarak eğilmek gerekir. Bu büyük kahramanın hayatı nesilden nesile aktarılacak destansı bir tablo özelliği taşır. Mülteci kamplarında, işgal zindanlarında ve direniş hattında geçen izzetli bir dünya hayatı, yine cephede, son nefesine kadar göğüs göğse çarpışarak son buldu. Birçoğumuzun büyük bedeller ödemeyi göze olarak ulaşmaya çalıştığı hayatı, elde etmeye can attığı konforu o, elinin tersiyle iterek başka bir hayata talip oldu. Geçici olanı ebedi olana feda etti, oyun ve eğlenceden ibaret olan dünya hayatının zevklerine tamah etmedi. Büyük ruhlara mahsus bir adanmışlıkla kendini davasına feda etti. Bu portre Gazze direnişine katılan tüm yiğitlerin ortak özelliğidir. Aynı şekilde modern zamanlarda Müslümanca bir hayat imkânını da göstermesi bakımından tablolaştırılması gereken bir mana ihtiva etmektedir.
Saadeddin Acar, Muhit Dergisi 59. Sayı, Kasım 2024