‘Afgan İhtilâl-i Mes’udu’

Kim ne derse desin, hiç kuşku yok ki dünya, tarihinin en önemli kavşaklarından birini dönmeye çalışıyor… Kulelerinin yıkılmasının ardından, emperyalizm, İslam’a karşı tedbirler alırken görüldü ki soğuk savaş döneminde Komünizme karşı göstermiş olduğu ideolojik çevikliğinden çok şey yitirmiş bulunuyor. Yapabileceği tek hatayı yapıyor ve tehlikeyi salt silahla bertaraf etmeye kalkıyor. Türkiye de içine düştüğü siyasi ve iktisadi buhrandan kurtulabilmek için bermutad çakal politikasına başvuruyor… (…) Afganistan’da, Taliban hükümeti, askeri literatüre geçecek çapta bir başarı ile ordusunu geri çekerek düşman askerlerinin sahaya inmesine imkan sağladı. Sahaya inecek işgal güçlerinden biri de Türk ordusu… Türkiye gazeteleri, titrek başbakanın [Bülent Ecevit] ağzından, Afganistan’a asker göndermenin tarihi gerekçelerini Emanullah Han ile M. Kemal dostluğuna isnad ediyorlar ve bu işgali adeta bir sorumluluk gibi göstermeye çalışıyorlar ya; o hâlde sözü tarihe bırakalım…

Ümmet-i Muhammed’in son Şeyhülislamı konuşuyor:

Emanullah, İslam mücahidlerinin savletiyle yıkıldı gitti.

Yıkılma hadisesini istemeye istemeye yazan Türkiye gazeteleri, Moskova’nın bazı çürük ve uydurma telgraflarını derc ile, şimdi de yeniden Emanullah’ın kaçmış olduğu Kandehar’da kesb-i kuvvet ederek elinden kaçırdığı makam-ı saltanatı istirdad için Kabil üzerine yürümeğe hazırlandığını ve muvaffakiyet ihtimalinin çok kuvvetli olduğunu yazmakla teselli bulmaya çalışıyorlarsa da; sabık Kral da, Türkiye’deki dinsiz duacıları da avuçlarını yalasınlar. ‘Vema duail kafirin illa fi dalal…’

Emanullah’ın başını nara yakan ve aklını şaşırtan Ankara rüesası olduğundan, kendisinin sükutu yarım Ankara’nın sükutu gibi telakki edilerek Türkiye’de büyük telaşı mucip olmuştur. Yoksa Emanullah kendi aklıyla, Afgan milletinin İslamiyet’e ciddi surette merbut bulunduğunu ve ulema-i dinin orada fevkalade haiz-i nüfuz olduğunu düşünmemiş değildir. Bu bedbaht adam Ankara ile münasebet peydah etmeden evvel memleketini makul şekilde terakki ettirmeğe çalışıyordu ve ıslahat tabirine layık hareketler ahali-i İslamiyenin ve ulemanın kıyamına sebep olmuyordu. Ne vakit Emanullah bir darülfünun tesisine teşebbüs etti de Afganlılar mümaneat ettiler? Ne vakit bir imalathane, bir fabrika, yahud bir rasathane veyahud ilm ve fenne hadim hangi müessesenin inşasına karşı geldiler? Avrupa’ya, Afganistan yüzlerce talebe gönderiyordu. Avrupa’da bulunan bir dostum, 1921’de Berlin’de iken, Almanya’ya Afganlı yetmiş genç talebe geldiğini yazıyor. Sair merakiz-i medeniyeye de tahsile gidiliyordu, buna hiçkimse bir şey demiyordu. Lakin bu defa, Emanullah’ın terk-i saltanat etmesinden mukaddem, ehl-i kıyam tarafından dermiyan olunarak Kral’ın da bilmecburiye kabul ettiği şerait sırasında, Türkiye’ye giden zekur ve enas talebe ve talebatın derhal geri çağrılması teklif edilmişti. Ki dikkate şayan olan bu nokta çok elimdir. Buradan da anlaşılıyor ki, Emanullah Ankara’nın kurbanı olmuştur. Hatta mümaileyh geçen yaz Avrupa seyahatinde Mısır’a şapka ile girmemiş ve karısı Süreyya orada açılmamıştır.

Ankara tarikiyle gelip Kral’ı Mısır’da bulan Hariciye Nazırı ve gaimpederi (kayınpederi)Terzi Han lisaniyle, Emanullah, Mustafa Kemal’in hususi vesayasını aldıktan sonra çileden çıkmış, refikasını da çarşafdan çıkartmışdır. Avrupa dönüşünde bizzat Ankara’ya uğradığı zaman da, Mustafa Kemal ile aralarında çok hararetli müzakereler cereyan ederek Türkiye’deki tecdid ve tecenni hareketlerinin aynen Afganistan’da da tatbiki tavsiye edilmiş. Emanullah bunları Afgan ahalisinin ve bilhassa ulemasının hazm edemeyeceğini ve bir ihtilal karşısında kalmak ihtimali olduğunu söylemiş ise de, [-Akaid-i İslamiye’ye dokunmak meselesinden çekinmek sizin gibi memleketini ileri götürmek isteyen bir reis-i hükümete yakışmayacak bir ürkeklikdir.] diyerek herifin izzet-i nefsini tahrik ettiler; [-Millet böyle ürkek hareketlerle terakki edemez, cesur olmalı, fedai olmalı; bak bize ne yaptık, hiçbir sarıklıya zerre kadar ehemmiyet vermeyerek ezip geçtik, astık kestik; İslamiyet kabusunu milletin üzerinden ref ettik. Kürdistan’da irticai bir hareket belirmişse de, asker kuvvetiyle kahr ve tenkil edilmiştir. Ordu elinde olduktan sonra korkma! Ulemaya, meşayıha ehemmiyet verme! En büyüklerini asıp keserek işe başla! O zaman, müttefiz zannettiğin ulemanın köpekler gibi zelil olduğunu görürsün; o zaman hakiki kral olursun, o zaman milletini terakkinin maniasız yolunda yürütebilirsin.] dediler…

Bu şeytani iğvalar Emanullah’ı delirtti, Süreyya Hanım’ı Latife Hanım gibi yapmak istedi. Erkeklerin sakallarını traş ettirmeye ve ulemayı asmaya başladı ve nihayet belasını buldu. Şimdi o, Kandehar’da başını olmıyacak taşlara vuracağına, Ankara’ya gelip hesabını takdim etmelidir. [-Sayenizde bu hale geldim.] demelidir! Onlar da şeytanın Ahiret’te dediği gibi [-Kabahat sende] demeliler… [-Milletini gafil avlayamadın, üzerlerine orduyu iyi sevk edemedin!] diyeceklerine şüphe yoktur.

Filhakika Türkiye’de Kemalistler en küçük bir ekalliyet halinde bulunuyorken, orduya istinad ederek milleti süt dökmüş kedi gibi kullanıyorlar. 142 milyonluk Rusya’da da bolşevikler iki milyondan fazla olmadıkları halde, hükümet ve ordu kuvvetiyle 140 milyona hükmederler. Lakin bu mukayeseler Afganistan hakkında doğru olamaz. Çünkü orada orduya mukabil aşair ve kabail vardır ve bunlar ulemaya merbuttur. Hatta Afganistan, muhafaza-i istiklalini ve İngilizlerin iki defa Kabil’den çıkarılmasını, aşair üzerinde haiz-i nüfuz olan ulema-i İslam’a medyundur.

Binaenaleyh Türkiye gazetelerinde görüldüğü vechile, Hain Emanullah’ın Kabil’den kaçacağı günlerin arefesinde milletine nutuk irad ederken, ehl-i kıyamın bütün şeraitini kabul etmesine münakız olarak, ulemanın ecnebi casusu olduklarını söylemesi, hakikatle taban tabana zıddiyet teşkil eden ve alelumum dinsizlerin mutadı olan bir iftiradır. Zaten bunlar yalana şerbetli ve utanmamaya aralarında muahedelidirler. Baksanız a Türkiye gazeteleri son günlerde, Emanullah’ın taraftarları yeniden çoğalmaya başladığını ilana çalışırken, Hindistan şehirlerinde Emanullah’ın iade-i saltanatı lehinde mitingler ve tezahüratlar yapıldığını yazıyorlar… Halbuki Emanullah payitahtında ehl-i kıyam tarafından sıkıştırıldığı ve taleplerini kabule mecbur edildiği zaman, cümle-i şeraitten birini ‘Hind ulemasının Afganistan’a duhulü hakkındaki memnuiyetin ref’i’ maddesi teşkil ediyordu. Bunu biz yine Türkiye gazetelerinde okuduk. Demek Emanullah, Hind ulemasının Afganistan’a duhulünü men etmiş imiş. Şu halde Hindistan nasıl olur da ulemasına memleketinin kapılarını kapamak suretiyle Hindlilere hakaret eden bir müstebidin iade-i saltanatını tervic eder? Tervic hareketleri görülse bile, her yerde olduğu gibi Hindistan’da da bulunabilecek dinsiz ekalliyetin yalancı nümayişlerinden ibaret olacaktır.

Afganistan’ın gerek bolşevik Rusya ile ve gerek Türkiye ile mukayesesi başka cihetten de doğru olamazdı. Çünkü bir kere, bolşevikler dünyayı endişeye düşürecek kadar derin ve kurnaz teşkilata malik oldukları gibi; Türkiye ordusu da hayli vakitten beri devlet ve millet ordusu olmaktan çıkarak, bir zaman İttihad ve Terakki ve bir zaman Kemalist şirket-i ticariye-i haramiyenin ordusu olmak üzere idman görmüş, milletin kanını yalamaya alışmıştır. Bu sebeple, Ankara hükümeti Türk ordusunu Türkiye ahalisinin üzerine sevk etse, hükümetin emriyle bütün efrad-ı milleti kılıçtan geçireceğine itimad edebilir. Ordu bu derece itaat ve kumandaya alışık ve sahibine sadıktır. Daha yirmi sene evvel, bu ordu Sultan Hamid İstanbulunu fethettiği zaman Fatih Cami-i Şerifi’ne kurşun atmakta tereddüt etmemiştir. Üç dört sene evvel, büyük şehid Şeyh Said de Şark İstiklal Mahkemesi’nde muhakeme olunurken, [-Neye güvenerek Ankara hükümeti aleyhine kıyam ettin?] tarzındaki suale cevaben: [-Üzerime sevk olunacak asker kuvvetlerinin müslüman askeri olacağını zan ederek, din için mücahede edenlere kurşun atmayacağına kail oldum. Fakat yanılmışım.] dedi. İşte Ankara hükümetini teşkil eden ekalliyet böyle bir ordu sayesinde, Türkiye’de milleti bir pula satın alınmış köle gibi kullanıyor. Emanullah’ın ordusu henüz bu derece kemale(!) vasıl olamamış ve orada Ankara’yı ve Moskova’yı takliden vücuda getirilen istibdad teşkilatı o derece ilerleyememişti.

Mesela Türkiye, halihazırdaki Bursa mevkuflarından Cemal Bey’i, hapishanede gördüğü rüyalarından ve bu rüyaları cep defterine kaydettiğinden dolayı müdde-i umuminin talebiyle idam etmek üzeredir. Mevkuflardan birini de soğuk bir mahalde aç bırakarak, rovelverle tehdit ederek istediklerini söyletmeye mecbur etmişler. Rovelver çeken mücebbir de Bursa valisi imiş. Bu malumatı Türkiye gazetelerinin mahkeme zabtından aynen iktibas ediyorum. Gazeteler bunları yazdıktan sonra, Türkiye hükümetinin ve mahkemelerinin içyüzünü ifşa edecek neşriyattan ictinab etmeleri hakkında matbuata evamir tebliğ edilmiştir. Onun için, Bursa mevkuflarının mahkemesine ait olarak 29 Kanunsani tarihli Vakit’te de şu mühim olduğu kadar manidar satırları okuyoruz: ‘Bu aralık Cemal, [-Mademki…] diyerek bazı sualler sormuş fakat reis, [-Hükümetin harekatına müdahale edemezsin!] cevabını vermiştir.

Tabii, Afganistan’daki yıkılan hükümet, [-Niçin böyle rüya gördün?] diyerek insan kellesi kesmek ve valisini hapishanede işkence gardiyanı gibi kullanmak derecesinde terakki edememiş ve henüz o kadar asrileşememiştir. Afganistan’da böyle bir hükümet şekline kifayet edecek dinden, imandan, insafdan mücerred anasır henüz mevcud olmamalıdır. Onun için Emanullah yenildi. Türkiye’dekiler bu hususda kendilerine güveniyorlar. Bununla beraber, Afganistan inkılabı Ankara’yı çok telaşa düşürdü. Böyle bir halin kendi başlarına gelmek ihtimalini de düşünmeye başladılar. İnkılap inkılap derken, inkılabın işte böyle iyisi ve milletin istediği gibisi de olur. Emanullah’ın dediklerine karşı geldiler diyerek bütün Afgan milletini asi addetmekle iş bitmez. Görüyor musunuz, Türkiye gazetelerinde Afgan mücahidlerinin ve Afgan milletinin ismi ‘asiler’ namiyle yad edilmektedir. [-Asiler şöyle yapmış, asiler böyle yapmış, asiler Kabil’i muhasara etmiş…] dedikleri, Afgan milletinin harekat-ı milliyesinden başka bir şey değildir. Hani ya harekat-ı milliye orada milliye-i medeniyyeydi ya, işlerine gelmeyince fena mı oldu? İşte demokrasi, cumhuriyet ve hakimiyet-i milliye buna derler. Afganistan’daki hal, Türkiye gazetelerinin hergün medh ettikleri, cumhuriyetin saltanata galebe etmesinden ibaret değil midir? Türkiye Cumhuriyeti, mesleğinde sahtekar ve göz boyayıcı olmasaydı, Afganistan’da Emanullah’ın saltanat-ı istibdadını deviren demokrasi kuvvetini ve halk fırkasını alkışlaması lazım gelirdi.

Afganistan’da dinsiz hükümetin ve hükümdarın sükutu, Avrupa’da da büyük tesir yapmıştır. Bir Mustafa Kemal’in, bir Emanullah’ın din-i İslam’ı yıkmaya, yeryüzünden kaldırıp tarihe defnetmeye kifayet edeceği; ve İslamiyet için hayatını tehlikeye koyacak ve belki kavab gafletini ihlal edecek sahipler kalmadığı fikr ve kanaatine düşen Avrupa’nın nazar-ı dikkati, isyanın bir tarafında yeniden parlayan hayat-ı İslam lem’ası ile hayli açılmış ve cerihadar olan hissiyat-ı İslamiye karşısında, Türkiye’dekilerin de Emanullah’ın akıbetine uğramaları ihtimalinin büsbütün zail olmadığı sabit olmuştur.

Mustafa Sabri

(Yarın, Onbeş günde bir neşrolunur müstakil fikirli müslüman gazetesidir, Sahib-i İmtiyaz: H. Fehmi, İdarehane: Ioanninon caddesi Numero 50 Komotini – Gümülcine / Yunanistan, Nüshası her yerde beş Drahmi’dir, Tarih: 5 Şubat 1929 Salı – 20 Şaban-ül Azim 1347, İkinci sene, Numero: 38, Sahife 1-2)

Kaynak: “Akademya’ya Doğru Sitesi”, 2001-2005.

YORUM YAZ

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi giriniz!