Dünya Nereye Gidiyor?
Mâzide tufan, istikbâlde kıyamet…
Modern çağda her ne kadar hayatı kolaylaştırmak için birçok teknolojik âlet üretilse de nüklüer silahlar, sarin gazı ve kimyasal atıklar bir tarafa, internet, akıllı telefon, yapay zekâ (Süleyman Toker’in ifadesiyle Mantıksal Analiz Robotu) ve akıllı robot gibi âletlerin kötü niyetli kullanımı veya bazı âletlerin kontrol dışı hareket edebilme endişesi, insanlığın başına belâ olmaya namzet gibi görünüyor…
Bilindiği gibi dünyamız mâzide Tufan yaşadı, istikbâlde ise Kıyamet beklentisi içerisinde. Kıyametten bir adım önce de Armagedon (Kıyamet) Savaşı’na doğru hızla yol alıyor.
Bu çerçevede üç büyük din olarak tavsif edilen Yahudilik, Hıristiyanlık ve İslâm ve bunlardan neş’et eden bazı ezoterik tarikat, fırka ve örgütler, hepsi bir Armagedon Savaşı hazırlık devresi, hattâ buna dair ufak-tefek icra faaliyetleri içerisindedirler. Bunlarla birlikte Mason Locaları ve İlluminati de kendine göre bir hazırlık ve icra faaliyetine devam etmektedir. Kısaca bugün bir kısım proje ve cereyan eden hâdiselere gözatıldığında Armagedon Savaşı’na hazırlık devresini bir tur önde götüren fırkaların Evancelistler ile Yahova Şahitleri adlı ezoterik cemaat ve ayrıca İlluminati ile derin diyalogları olan Mûsevi bankerlerin güdümünde hareket eden Kabbalacı Siyonist örgütler olduğu, su götürmez bir hakikat.
Ve hemen hepsinin arkasında Büyük Biritanya Kraliyet Ailesi ve Lordlar ve Roma Kara Asilleri…
Birçok fikir adamı ve araştırmacı yazar tarafından Evanjelistler, Sabetaycı ve Kabbalacı Siyonistler vb. fırkaların, “Tanrı’yı Kıyamete Zorlamak” gibi şenî bir ifadenin mûcidi ve icracıları olduğu vurgulanır ki bunun için ahlâksızlığın ve haksızlığın, yoksulluğun ve hayasızlığın tavan yapması, toplu katliam ve bireysel cinâyetlerin çoğalması, savaşların bütün devletleri kuşatması, femenlere, eşcinsellere, sevicilere sınırsız kaynak aktarılması, cinsiyet eşitliği safsatasıyle insan fıtratına ve aile düzenine darbe indirilmesi, birçok ülkede iç savaşların körüklenmesi ve birçok devletin Domuzlar Diktatöryası güdümündeki NATO tarafından işgal edilmesi; bunların hepsi, “Tanrı’yı Kıyamete Zorlamak”a dair icraat ve operasyonlardır.
Ki meselâ Yehova Şahitleri’ne göre bu gayr-i ahlâki icraatlara ve insanlığın içine düştüğü bataklığa Tanrı dayanamayacak; Sevgili Oğlu Mesih’i “Kurtarıcı” olarak dünyaya gönderecektir. Hemen aynı düşünceleri Kabbalacı Siyonistler ve Evancelistler de ifade eder. Dolayısıyle bu örgüt, ezoterik cemaat ve tarikatların hemen hepsi ahlâksızlığın ve felâketlerin çoğalmasını can u gönülden ister, bunun için canhıraş çalışırlar, çünkü, felâketlerin çoğalması hedefe daha çabuk yaklaşmak için mükemmel bir vâsıtadır.
Kısaca; felâketler ne kadar çoğalırsa, Mesih’in Krallığı o kadar yakın demektir.
Anlaşılacağı üzere Kıyamet Savaşları’nın merkezinde Mesihin dünyaya avdeti inancı vardır. Bu inanç bir kısım post-modernist tarafından reddedilse de tarih boyunca Yahudi, Hıristiyan ve İslâm fırkalarının birçoğunda Mesihin dünyaya avdet etmesi inancı tafsilâtta, hattâ asıl’da ayrılıklar olsa bile, vardır.
Mesih İnancı
Mesih’in Zuhuru Kıyamet-Armagedon Savaşları’nın âdeta mihenk taşıdır.
Bir not: Lânetli Kavmin Mesihi adlı makalemizde biraz tafsilî bilgi ve mülâhaza olduğundan dolayı burada icmâl anektodlar zikredilecektir.
Mesh: Elle sürme, sığama… Abdest sırasında elle başı ıslatma…
Mesih: Üzerine yağ sürülmüş…
İsa (a.s.) doğduğunda Yahya (a.s.) tarafından üzerine yağ sürüldüğü ve bu işlevden dolayı Mesih lâkabı ile anıldığı vâkidir. Daha sonraki dönemlerde Hıristiyanlar yeni doğan çocuklarını 7 veya 40 günlük olduktan sonra beyaz giysiler içinde, Meryem ve İsa ikonları vs. eşliğinde kiliseye getirirler. Kilisenin vaftizhanesinde çocuk, babası veya bir ruhanî tarafından, içi oyulmuş bir sunağa doldurulan suyun içerisine üç kez batırıp çıkarılır…
En sonunda Kilise sunağında tören biter. Bunun adına Vaftiz denir…
Bu ritüeller tamamlandıktan sonra çocuk, Hıristiyan olur. Çocuğu üç kez suya batırıp çıkaran da, çocuğun Vaftiz Babası…
(Sunak: Putperestlerin ilahlarına kurban sundukları taş, masa, kurbantaşı…)
Hıristiyanların Mesihi
Hıristiyanlar tarafından; “Tanrının Biricik Oğlu” ve dolayısıyle, “Ete-kemiğe bürünmüş Tanrı”, addedilen Mesih’e ıstılahta; insanları günahtan ve kirden arındıran, cehennem azabından kurtaran, “Kurtarıcı” mânası ıtlak edilir. İncil’de İsa adı; Rabb kurtarır anlamına gelir…
Hıristiyan mezheplerinin ekseriyetinin inancına göre Mesih’e -kendileri gibi- iman etmeyen kimse, asla cennete giremez…
Hıristiyanlar İsa’nın Çarmıha Öldürülmesi Mevzuunda Başlıca Üç Mezhebe Ayrılır
“Hıristiyanlar Filatos devrinde Hz. isa’nın yahudiler tarafından öldürülüp asıldığını ve sonra ayağa kalkıp semâya yükseltildiğini söylemişlerdir. On iki Havâriyyundan biri olan Yahudi Esharyutı’nın, Yahudi kâhinlerinden para alarak Hz. İsa’ya ihanet ettiği ve öldürülmesine yol gösterdiği, sonra pişman olup kendini astığı İnciller’de nakledilmektedir. Fakat hiristiyanlar, diğer taraftan, başlıca üç gurup olarak, öldürmenin Mesih’le ilgisinin durumu hususunda ihtilaf etmişlerdir: Bir kısmı öldürme ve asmanın hem nasut (cism)e hem lâhut (ruh)a vâki olduğuna; fakat ruha dokunmakla değil, duygu ve şuur ile vâsıl olduğuna kâni olmuşlar ki, bunlara Melkaiyye denir. Diğer kısmı, öldürme ve asmanın iki cevher (esas)den doğmuş olan Mesih’in cevherinde vâki olduğunu söylemişlerdir ki, bunlara Yakubiyye denir. Üçüncü bir kısmı, onun cismi öldürüldü, ruhu yükseltildi demişlerdir ki, bunlara da Nesturiyye derler.” (1)
Yahudilerin Mesihi
Tora-Kahal Yasası’na göre sevk ve idare edilen ve Kabbala-Bâtınî metinlerinde numöroloji-gematria-hurûfîlik (rakkamlardan netice çıkarma) ilmine, doğrusuyla-yanlışıyle vâkıf olan Yahudi cemaatlerinin hemen hepsinde Mesih inancı vardır. Fakat bu Mesih, İsa (a.s.) değildir, aksine, İsa (a.s.) “ateşten zincire vurulmuş olarak cehennemin en alt katında hapsedilen şeytan”ın ta kendisidir. Mistik Mesih Sabetay Sevi’nin peygamberi Nathan’a göre Mesih Sevi, “O’nu dahi kurtaracak”tır…
Yahudiler, birincisi; Armagedon Savaşları’nda Kudüs Kapısı’nda savaşırken Şehid düşecek olan Yusuf’un soyundan gelecek olan Mesih’e, ikincisi, bu savaşı zaferle taçlandıracak olan Davud’un soyundan gelecek olan Mesih’e iman ederler. Bu ikinci Mesih’in, zaferle birlikte hem Kudüs kapılarında savaşırken Şehid düşen Yusuf’un soyundan gelen Mesih’i, hem de Eretz İsrael-Davud Krallığı için savaşan ve Şehit düşen, mezarları, hattâ kemikleri Arz-ı Mev’ud’da olan bütün Yahudi savaşçıları dirilteceğine inanılır.
Mesih, Filistin’e ordularıyle ayak bastığı zaman Filistin’de yedi bin Yahudi bulunacağına dair olan inanç Kabbala metinlerinin yorumlanmasına dayanır ve bu dayatmaya hemen bütün Yahudi müntesipleri inanır. Bu hâdise şöyle tasvir edilir:
“O gün Filistinde ölüler dirilecek ve ateşten duvarlar Kudüs’ten gidecek… Ve Mesih geldiği zaman orada hayatta olan yedi bin kişi yeni bir yaratılış, yâni düşüşünden önceki Adem’in vücudu ve Musa’nın vücudu gibi tinsel bir vücut olacaklar ve havada kartallar gibi uçaçaklar, bütün bunlar geri dönen sürgünlerin gözleri önünde gerçekleşecek…” (2)
Önemli bir husus da şudur ki; Yahudi Mesihçilerin ekseriyeti, Safed okulu ve İspanyol Kabalacılarına kadar uzanan ve Moses de Leon’dan beri bilinen Mesih’in, Adem’in ve Kral Davud’un reankarnasyonu olduğuna inanırlar. Bu inanç şu şekilde senkronize edilir:
“ADeM” sözcüğündeki İbranice üç sessiz harf, Adem, Davud ve Mesih sözcüklerinin baş harflerinden oluşan bir akrostiş olarak okunabilir.”(3)
Müslümanların Mesih İnancı
İlk dönemlerden itibaren Müslümanların ekseriyeti Kıyamete yakın bir zamanda Mesih İsa (a.s)’ın (Mehdi Resûl ile birlikte) zuhur edeceğine inanır. Bu inancın temel dayanak ve ilkeleri bir kısım âyet-i kerimenin tefsiri ve hadis-i şerif rivâyetlerine dayanır. Dolayısıyle tarihte ehl-i sünnet mezhebine ittiba eden müfessir, muhaddis ve fakihlerin neredeyse tamamı ahir zamanda İsa (a.s) ve Mehdi Resûl’ün zuhur edeceğine ve Âdil bir Nizam kuracağına inanırlar.
Abdulkahir Bağdâdî Hazretleri bu vâkıayı şu şekilde özetlemiştir:
“Ehl-i Sünnet, selâm olsun İsa’nın peygamberliğine inanırlar. Bu, Yahudi ve Brahmanlardan onu inkâr edenlerin görüşlerine zıttır. Ehl-i Sünnet, İsa’nın öldürüldüğünü inkâr ve onun göğe yükseltildiğini (ref) kabul etmişlerdir. Dediler ki: “Doğrusu O, Deccal’ın çıkışından sonra yeryüzüne inecek; Deccal’ı öldürecek; domuzları öldürecek; namaz kılarken Kâbe’ye yönelecek; Allah’ın salât ve selâmı O’na olsun Muhammed’in şeriatini destekleyecek, Kur’an’ın dirilttiğini diriltip, öldürdüğünü öldürecektir.” (4)
Hâsılı Yahudi, Hıristiyan ve Müslümanların ekseriyeti Kıyametin kopmasına yakın bir zamanda Mesih’in zuhur edip, “Deccal’i öldüreceği, vb.” dünyaya adâlet dağıtacağı ve nizam vereceğine inanır. Dünyanın hemen bütün millet ve ordularının iştirak edeceği Kıyamet Savaşı’nın Megiddo Vâdisi’nde (Amik Ovası) cereyan edeceği iddia edilir. Yahudi ve Hıristiyan fırkaların bir kısmına göre bu savaşta Şeytan ve emrindeki cinler ve kötü insanlar Mesih ve Kralları eliyle yenilecek; sonsuza dek yokedilmek suretiyle Hinnom Vâdisi’ne atılacaktır.
Son kertede; “Milenyum Challenge; Bin Yılın Meydan Okuması” ile Edom, yâni Anadolu işgal edilecek, böylece savaş sona erecek, Gökteki Kral Mesih, Yeryüzü Krallığı’nı da kuracak, Yeryüzü Cennet olacaktır.
(28 Şubat ertesi; 24 Temmuz 2002 tarihinde Amerikan Ordusu, Nevada çölünde düzenlediği Askerî Tatbikata, Milenyum Challenge; Bin Yılın Meydan Okuması adını vermiştir.)
Yehova Şahitlerinin Mesih ve Zuhuru İnancı Hakkında
Hemen her dinden neş’et eden mezhep, cemaat ve tarikatların birbirlerine nisbeten bir “ayırdedici vasfı” vardır. Yehova Şahitleri de “İmanın Esasları” hakkında dahi birçok Hıristiyan fırkadan ayrı düşünür. Birçok Hıristiyan fırka, İsa-Mesih için “Tanrı” veya “Tanrı’nın ete-kemiğe bürünmüş hâli…” derken, Yehova Şahitleri için İsa kesinlikle “Tanrı değildir, Üçlü Birlik-Üçleme, sahte bir inançtır.”
Bu inanç şu şekilde ifade edilir:
“Kutsal Kitap Yehova Tanrı’nın Yaratıcı olduğunu ve tüm diğer şeylerden önce İsa’yı yarattığını öğretir (Koleseliler 1:15, 16). İsa Mutlak Gücün sahibi olan Tanrı değildir. O, Tanrı’ya eşit olduğunu hiçbir zaman iddia etmedi. Tersine “Baba benden büyüktür” dedi (Yuhanna 14:28; 1. Korintoslular 15:28). Fakat Hıristiyan Âlemi genelde Tanrı’nın üç kişiden oluştuğunu öğretir. Baba, Oğul ve kutsal ruh. Kutsal Kitapta “üçleme” sözcüğü bile bulunmaz. Bu inanç sahtedir.” (5)
Yehova Şahitleri’ne göre İsa, insanlığın ilk günahtan kurtarılabilmesi için gerekli bir “fidye” idi. Şöyle ki:
“İlk İnsan Âdem’in kaybettiği kusursuz yaşamı geri almak ve insanların Yehova’yla ilişkisini düzeltmek için gereken bedeldi. Tanrı İsa’yı bütün günahkârlar uğruna hayatını verebilmesi için dünyaya gönderdi. İsa’nın ölümü sayesinde bütün insanlar sonsuza dek yaşama ve kusursuzluğa erişme fırsatı kazandı.” (6)
Kısaca İsa-Mesih, Tanrı Yehova tarafından yaratılan bir beşerdir ve yerdeki yaratılışı şöyle ifade edilir: “Yehova İsa’nın gökteki hayatını Meryem’in rahmine nakletti, böylece İsa günahtan etkilenmemiş kusursuz bir insan olarak doğdu (Luka 1: 35).”
İsa’nın Tanrı’ya, “Baba” demesi veya Tanrı’nın İsa’ya, “Sevgili Oğul” demesi, mecâzendir…
Yine Yehova Şahitleri Hıristiyanlığın bir simgesi olarak bilinen Haç işaretinin putperestlikten aparıldığını iddia eder, “hurâfe” olduğunu şöyle tanımlar: “Haç’ın çok uzun zamandır sahte dinlerde kullanıldığını ve eski zamanlarda doğaya tapanlar ya da ses âyinleri yapan putperestlerin haç kullandığını, Roma İmparatoru Konstantin’in haçı Hıristiyanlığın simgesi hâline getirdiğini” belirtirler. Dolayısıyle Yehova Şahitleri Tanrı’ya tapınmalarında Haç vb. ikon kullanmazlar. Çünkü; “Yehova tapınmamızda resim, heykel ya da işaretler kullanmamızı istemez” (Çıkış 20:4, 5; 1. Korintoslular 10:14). (7)
Yine Yehova Şahitleri Noel ve Yılbaşı kutlamalarının, “putperestlik âdeti” olduğunu iddia eder. Şöyle:
“Roma halkının 25 Aralık’ta Güneş’in doğum gününü kutladıklarını, o dönemde din adamlarının daha fazla insanın Hıristiyan olmasını istedikleri için o günü İsa’nın doğum günü olarak kutlamaya karar verdiklerini, oysa İsa’nın 25 Aralık’ta doğmadığını” iddia ederler ve, “doğum günü kutlamalarının bir putperestlik âdeti” olduğunu, 1 Ocak yılbaşı kutlamalarının ise “MÖ 46’da Sezar tarafından icad edildiğini ve “Romalıların bu günü tanrı Janus’a adadıklarını” (8) söylerler.
Yehova Şahitleri ile diğer Hıristiyan fırkalar arasında naklettiğimizden çok daha fazla ayrılık vardır.
Dolayısıyle Siyaset; Yehova Şahitleri ile diğer Hıristiyan fırkaların arasındaki ayrılık ve nifak sorununu hatırlatma san’atıdır, diyelim…
İsa’nın Gökteki Krallığı ve Armagedon Savaşı
Yehova Şahitlerine göre; “Kutsal Kitap bazı insanların gökte yaşamak üzere diriltileceğini söyler. Biri gökte dirildiğinde tekrar insan bedeniyle, insan olarak hayata gelmez. Gökte ruh olarak yaşamak üzere diriltilir. İsa böyle diriltilen ilk kişiydi (Yuhanna 3:13).”
“Mesih gökte hüküm sürmeye başladıktan sonra 144.000 kişi gökte diriltilecektir ve biz şimdi ta o dönemi yaşamaktayız. 144.000 kişinin çoğu gökte yaşamak üzere diriltilmiştir.” (9)
İsa’nın Gökteki ve Yerdeki Krallığı’nın özeti şudur:
Kutsal Kitap İsa’nın diriltildikten sonra göğe döndüğünü, Yehova’nın zamanı geldiğinde O’nu Krallığının Kralı olarak atayacağını; Tanrı’nın kurduğu bu krallığının gökten tüm yeryüzünü yöneteceğini söyler. Yehova Şahidlerinin iddiasına göre İsa Gökte 1914 yılında Kral olmuştur. İsa Gökte Kral olduktan sonra peyderpey 144.000 müridi de onun yanına gelmektedir. Bu tarihten (1914) sonra gökte şiddetli bir savaş kopmuş Mikail (İsa) ve melekler, Ejder (Şeytan) ve cinleri yenmiş, yeryüzüne atmıştır. Bu hâdiseden sonra Şeytan ve cinler yeryüzündeki bütün krallıkları ele geçirmiştir. Dolayısıyle bugün dünyadaki bütün yönetimler (hattâ Âdem’den İsa’nın Yeryüzü Krallığı’na kadar) Şeytanî yönetimlerdir. Dünyadaki bütün sıkıntı ve acılar, şiddet ve savaşlar, yolsuzluk ve ahlâksızlıklar, ihanet ve ikiyüzlülükler, kısaca dağ gibi sorunlar hep bu yüzden kaynaklanmaktadır, fakat Armagedon Savaşı ile Tanrı’nın Krallığı dünyadaki bütün gaddar ve adaletsiz yönetimleri yıkacaktır. Şeytan ve cinler ve onlara tâbi olan kötü insanlar da Yeruşalim (Kudüs) yakınlarında bulunan Hinnom Vadisi’ne atılarak ebedî olarak yokedilecektir.
Bundan sonra Yeryüzü Cennet olacak, iyi insanlar bu cennette ebedî olarak yaşayacaklardır.
Yehova Şahitleri’ne göre insanların ebedî olarak yaşayacakları Cennet, başka bir mekânda değil, Armagedon Savaşı sonrası yeniden şekillenecek olan dünyanın ta kendisidir.
Bütün bunlar İsa’nın Gökteki Krallığı’nda yaşamak üzere diriltilecek olan 144.000 kişinin tamamlanması sonunda tekrar yeryüzüne avdet ederek İsa ile birlikte Şeytan ve cinlerle ve bunlara tâbi olan kötü insanlarla (fundamentalist teröristler!..)savaşıp, onları yendikten sonra gerçekleşecektir.
Yehova Şahitleri gibi birçok mezhep ve tarikat (mensubu) Armagedon Savaşı’nın yakın olduğunu iddia eder. Bunlardan birisi Grant R. Jeffrey adlı Evanjelist papazdır. Jeffrey 2002’de yayımlanan “War on Terror/Unfolding Bible Prophecy” adlı kitabında aynen şunları yazmış:
“Bu kitabı yazmaktaki amacım, yakında dönecek olan İsa Mesih’in Ortadoğu’yla ilgili kehanetlerinin bizim neslimizin döneminde gerçekleşeceğini göstermektir. Korkunç İslâmi terörün saldırıları konusunda sizleri bilgilendirmektir. Tüm Batı dünyasının Hıristiyanlarını, İsrail’in Yahudilerini ve yumuşak başlı ve bizimle uyumlu Müslüman hükümetleri yok etmeyi plânlamış olan İslâmcı teröristlere karşı topyekûn bir savaş başlatmalıyız. Kutsal Kitap’ta yazdığına göre (Lev. 50-51) Babil (günümüzde Bağdat) en kısa zamanda yerle bir edilecektir. Bu kehanet çok yakında gerçekleşebilir.” (10)
Papazın 18 kitabı toplam 5 milyon adet satmıştır.
İlluminati ve Masonlar
Adını her ne kadar üzerine basa basa Armagedon Savaşı olarak zikretmeseler de, bütün devletlerin iştirak ettirilerek çıkartılmak istenen bu savaşta İlluminati ve Mason örgütlerin rolünü es geçmemek gerekir. Buna dair olarak 1809 yılında Amerika’nın Basda şehrinde doğan 33. Derece Mason Albert Payk’ın Yeni İtalya Devrimi Gizli Örgütü Lideri Jusepte Mazzini’ye 15 Ağustos 1871 yılından gönderdiği iddia edilen mektup kayda değer niteliktedir. Payk bu mektupta özetle:
Önce “1. Dünya Savaşı çıkarmak gerektiği”nden bahseder. Bunun için “Rusya’da Çar’ı zayıflatıp ateizm ve komünizmin hâkim kılınmasını” öngörür. Britanya ve Almanya imparatorluğu arasında gerginliği körükleyerek savaş zemini hazırlamaktan bahseder… Daha sonra 2. Dünya Savaşı için “Faşistlerle Siyonistleri çatıştırmaktan” bahseden Payk, Komünizmin güçlendirilmesi gerektiğini söylemeyi ihmâl etmez… 3. Dünya Savaşı’nın ise “Müslümanlarla Siyonistler arasında” olmasını arzu eden Payk, bu savaşın “Arap devletleri ile İsrail’in birbirlerini yok edecek derecede cereyan etmesini” şart koşar.
Ve nihâyetinde; “Diğer milletlerin fiziksel, ahlâkî, ruhsal ve ekonomik olarak çökmeleri için mücadeleye zorlamalı, nihilizm ve ateizmin önünü açmalıyız” diyen Payk, “insanlığın bu kargaşa ve vahşetin doğurduğu korku içinde nereye yöneleceklerini, kime itaat edeceklerini kestiremeyecekleri”, dolayısıyle “evrensel bildiriler, kurallar ve mesajlar yoluyle Rüsifır’ın saf doktrininin ışığını almaya başlayacaklarını ve Deom’a teslimiyet içinde olacaklarına” inanır…
Kısaca Albert Payk’a göre İlluminati Yeni Dünya Düzeni’ni ancak böyle inşa edebilir…
Aldous Huxley’in “Cesur Yeni Dünya” romanı âdeta Payk’ın inşa etmek istediği düzenin nasıl olacağı gerektiğine dair bir ipucu niteliğindedir. Kısaca şöyle:
“Batı Avrupa’nın Dünya Denetçisi Mustapha Mond’a göre; “medeniyetin, asilliğe yada kahramanlığa hiç ihtiyacı yoktur”, çünkü; “tam anlamıyla örgütlü bir toplumda kimse asil yada kahraman olmaya fırsat bulamaz.” Dahası, Cesur Yeni Dünya toplumunu sevk ve idare eden bir numaralı silah, “soma”dır.
Asillik, kahramanlık, keder, üzüntü, neşe, sevinç vb. bütün duygular, bu toplumun fertlerine soma (uyuşturucu) verilerek tattırılır…
Bugün ekseriyeti ya hap veya damardan şırınga ile, yahut dijital uyuşturucu ve sınırsız ve fıtrat dışı cinsel ilişki ile tatmin edilen hayvânî insanlık, (hattâ; esfel-i sâfilin) Huxley’in romanındaki gibi Dünya Denetçileri tarafından ele geçirilme ve “sürüleştirilme” tehlikesi ile karşı karşıyadır…
Yeni Dünya Dini eklektiktir, dolayısıyle; “Hindistanda yogo-meditasyon yapmak, Afrikada Animist-maskeli dans etmek, Vatikanda vaftiz edilmek, Kudüs Ağlama Duvarında Mezmur’dan ezgiler okumak, Hicazda Şeytan taşlamak…” olgusu üzerine binâ edilmektedir.
Rioda şampanya patlatıp, Canneste kadeh kaldırmak ve Kolombiyada altın vuruş yapmak…
İlluminatinin hümanist eklektik dini budur. Her vatandaşın bunların hepsini tecrübe etmesi, Yeni Dünya Düzeni için bir sakınca teşkil etmez, yeter ki Nizama Başkaldır masın…
Vesâyet Savaşları
Bugün dünyada, husûsiyetle Ortadoğu’da cereyan eden savaşlar birçok düşünür tarafından; “Vesâyet Savaşları” olarak adlandırılır. Bu savaş kendinden önceki bütün savaşlardan farklıdır.
1957-65 küsür yıllarında II. Vatikan Konsili tarafından alınan bir karar ve bunun hemen ilk büyük icraatı olarak 27 Nisan 1978 yılında Afgan kralı Muhammed Davud’a düzenlenen darbe ve Komünist Devrim ve sonra Afganistan’ın Sovyetler Birliği tarafından işgal edilmesinden itibaren İngiltere, ABD ve Fransa gibi devletler, Evanjelist, Ortodoks ve Katolik Hıristiyanlar, İlluminatici Masonlar, Yehova Şahitleri, Tapınak Şövalyeleri, Kuru Kafa ve Kemik Tarikatı gibi Yasadışı ve Ezoterik örgütler, CFR; Dış İlişkiler Komitesi, Tavistok ve Soros Vakfı gibi Yasa’yı kendilerine uygun hâle getiren barbar örgütler, İkinci Dünya Savaşı sonrası Savaş stratejistleri tarafından üretilen, “Yeni Savaş Teorisi” çerçevesinde hareket etmektedirler.
Yeni Savaş Teorisi kısaca; “Sınırlı Savaş” ve “Dolaylı Saldırı” olarak tanımlanmıştır. Başkan yardımcısı Dick Chaney’in dediği gibi; “bu savaş yüz yıl da sürebilir!”
Teorisyen ve strateji uzmanlarına göre “Topyekûn Savaş tehlikelidir. Çünkü; Topyekûn Savaş, ABD ve İngiltere gibi devletlerin sonu olur” olabilir.
Birinci ve İkinci Dünya savaşları bırakın mağlûb devletleri, gâlip devletlerin bile bir kısım tâviz vermeleri ve çok ağır fatura ödemeleri suretiyle neticelendirilmiştir. Bu iki savaşta milyonlarca insanın ölmesi, sakat kalması, esir edilmesi, iktisadî sistemin çökmesi, Batı insanının açlıkla karşı karşıya kalması gibi sebepler, Topyekûn Savaş Stratejisi düşüncesini bir tarafa bıraktıran belli-başlı yakın tecrübelerdir.
Lâkin bu tecrübeler vatandaşlarının saadetini düşünen ve âdil yönetimle idare edilen devletlerin ders çıkartması bakımındandır, devlet kademelerinin içine sızan, hattâ devletleri ele geçiren yasadışı ve ezotorik örgütler açısından değil. Zira onların beyin takımı için aslolan, kendilerine bağlı olan idareci ve üyelerinin selâmetidir. Dolayısıyle dışarıda kalan her toplum ya yok edilmeli, yahut köleleştirilmelidir; gerekirse vücutlarına mikroçip takılarak…
Bilindiği gibi Birinci ve İkinci Dünya Savaşı’nda İsrail diye bir devlet yoktu. ABD, Kanada ve İngiltere’de bulunan Mûsevî silah tüccarları bir taraftan Moskova’ya diğer taraftan da Berlin’e silah satıyordu. Ülkeler yanıyor, devletler yok oluyor; İlluminatici Masonlar ve Mûsevî tüccarlar hem para kazanıyor, hem de hedeflerine adım adım yaklaşıyorlardı.
İkinci Dünya Savaşı’ndan hemen sonra (1948) Camp Davıd Antlaşması sonucu bir oldu-bitti ile Siyonist İsrail devleti kuruldu… İsrail, iyice büyümeden, güçlenmeden ve Kuzeyden gelecek saldırılara bir “sed” oluşturmadan Kıyamet Savaşı başlatılamazdı. Zira Topyekûn Savaş çıkarsa bu savaşta en ağır hasarı Siyonist İsrail’in göreceği düşüncesi ağır basıyordu. Dolayısıyle stratejisyenler, “Sınırlı Savaş” ve “Dolaylı Saldırı” projesini devreye soktu.
Bu teorinin mimarlarının Polanyalı Yahudi Zbigniew Brezınsgi ve Alman Yahudisi Henry Kissinger olduğunu, bunların ise “âdeta Batının Sabetaistleri” olan Rockefeller ve Rothschild hanedanlığının emrinde hareket eden CFR üyesi olduklarını belirtirsek, Yeni Savaş Teorisi daha iyi anlaşılır.
Ol sebeplerdir ki Batı, Haçlı Seferleri’nde olduğu gibi Topyekûn Savaş’la değil, Sınırlı Savaş ve Dolaylı Saldırı ile hemen her müslüman ülkeye saldırmaktadır. Vesâyet Savaşı da, meselenin cabası.
ABD Başkan Yardımcısı Dick Cheney; “bu savaşın yüz yıl sürebileceğini” ifade eder.
Hâsılı, zamana ve mekâna ağır ağır yayılan ve zorda kalmadıkça asla “doğrudan değil, dolaylı saldırı” ve/vaya “Vesâyet” ile yürütülen savaşlar çağını yaşıyoruz. Bu savaşlar Üçüncü Dünya Savaşı olarak da adlandırılabilir ki, 1978 yılında Afganistan’da yapılan Komünist Darbe ve akabinde 1979 Aralık ayında Sovyetler Birliği tarafından Afganistan’ın işgal edilmesi, Üçüncü Dünya Savaşı için bir başlangıç tarihi olabilir. Lâkin bu savaş önceki İki Dünya Savaşı gibi topyekûn değil, “devre devre” sürmektedir. 1990’larda Bosna-Hersek’te Slavlar tarafından yapılan katliamlar, Çeçenistan’ın işgali, yine Kosova ve Arnavutluk gibi müslümanların yoğun olduğu Balkan ülkelerinde Slav ve Hırvatlar tarafından yapılan katliamlar, 2003 yılında Irak ve Afganistan’ın ABD ve emrindeki işbirlikçiler tarafından işgal edilmesi, 2010 yıllarına müteakip “Arap Baharı” ile birlikte Libya’nın işgal edilmesi, Suriye’nin kan deryasına dönmesi vb. iç savaş ve dış müdahalelerin tamamı, Üçüncü Dünya Savaşı değil de nedir?
Afganistan’ın Sovyetler Birliği tarafından işgal edilmesinden bir soluk önce 1978 yılında Çin Halk Cumhuriyeti’nde Deng Şaoping’in iktidarı ele geçirmesi ve akabinde Amerika’ya gitmesi ve burada Para oligargları ile görüştükten sonra 27.000 Çinli öğrenciyi ABD’ye eğitim için göndermesi, Çin sanayisine ve üretime kapitalist bir veche kazandırılması ve sair hâdiseler, ABD-İngiltere ikilisi ve dolayısıyle Kapitalist Batı’nın Üçüncü Dünya Savaşı’na gâlip olarak başlamasının alâmeti fârikası olarak görülebilir. Hattâ, 1979 Şubat ayında İran’da İmam Humeyni tarafından yapılan devrim ve “İran İslâm Cumhuriyeti” adı verilen yeni devletin kuruluşu dahi Kapitalizmin bir zaferi olarak telakki edilebilir.
Şah Rıza Pehlevi’nin hâtıralarında Amerika’ya; “Humeyni’yi neden bana tercih ettiniz!” şeklinde yakardığı iddia edilir. (Benzer iddia ve itiraflar için, “Generalin İtirafları, Şah’ın Son GKB Abbas Karabaği’nin Anıları, Çev; Sabah Kara, Kıyam Yay.,” adlı esere bakılabilir.)
Armagedon Savaşı
Yehova Şahitleri’nin tanımına göre Armagedon Savaşı, “Şeytan’ın kontrolündeki bozuk dünya düzenini ve bütün kötülükleri yok edecek olan Tanrı’nın savaşıdır.” (11)
Bu savaşın merkezinde ise Hıristiyanlarla birlikte Benî İsrail vardır.
2000 yıldır bütün kavimlerin içine dağılmış olarak bir sürgün hayatı yaşayan Kabbalacı Yahudilere göre, “her şeyi toplamak için Beni İsrail’in dört bir yana dağıtılması gerekliydi. Ve Beni İsrail’in görevi, kavimlere ışık olmak değil, tersine, kutsallığın ve hayatın en son kıvılcımlarını onlardan çekip almaktı.” (12)
Yeni Kudüs’leri Amerika (bazı iddialara göre AB) olan Kabalistler, Filistin’deki Eski Kudüs’ü tamamen hâkimiyet altına alıp Davud’un krallığını dünyaya ilân edebilmek için önce Sion Tapınağı’nı yerinde inşa etmeleri gerekiyordu. Ki bunun için Kubbetu’s-Sahra ve Mescid-i Aksa’nın yıkılması lâzım. Burada Süleyman (a.s.)’ın mührü, Musa ve Harun (a.s)’ın bakıyyeleri bulunan; Ahit Sandığı’nı (Kutsal Sanduka) bulacaklarına inanan Yahudiler bu Sanduka’nın ancak Mesih tarafından açılabileceğine inanırlar.
Ahit Sandığı’nı açan ve çarpılmayan Mesih, gerçekliğini böyle doğrulayacaktır.
Sonra Megiddo Vâdisi’nde Armagedon, diğer adıyle Melheme-i Kübra-Kıyamet Savaşı başlayacaktır…
Armagedon Savaşı’nda başta Kabalistler olmak üzere tüm Yahudileri düşmanlarından “gargat ağacı” koruyacaktı, lâkin atom ve hidrojen bombaları, zehirli gaz ve kimyasallar, elektro manyetik zihin kontrol âletleri, GDO ürünleri, domuz gribi gibi bulaşıcı hastalıklar ve ırka mahsus virüs üretme vb. realite silahlar, İsrail’in vazgeçilmezleri…
Edom’u Bekleyen Tehlike
Edom, yâni Anadolu tarih boyunca onlarca medeniyetin zuhur ettiği verimli bir toprak parçasıdır. Onlarca dine, medeniyete ve kavme yataklık eden bu topraklar Sümer, Bâbil, Frig, Elam, Lidya, Hitit, Eti, Akad, Asur, Kalde, Medd, Pers, Helen, Roma ve Araplar tarafından yönetilmiş, fakat bu devlet ve imparatorlukların hiçbirisi burada uzun süreli kalmaya muvaffak olamamıştır; Edom’da hiçbir kavim kesintisiz olarak 500 yılı aşkın tutunamamıştır. 1000 yılı aşkın bir süre bu topraklarda tutunabilmek de ancak Müslüman Türklere nasip olmuştur. 965-985 yıllarında Büyük Selçuklu Devleti’nin tarih sahnesinde görünmesi ve 1071 yılında Bizans İmparatorluğu ile Selçuklu Devleti arasında cereyan eden Malazgirt Muharebesi Anadolu’yu, Müslüman Türklerin Ana Yurdu yapmıştır.
Malazgirt Savaşı’ndan evvel Abbasi Ordusu içinde görev yapan; Samarra askeri üssünde konuşlandırılan Müslüman Türk savaşçılar ve yine Malazgirt Savaşı evveli Anadolu topraklarına Müslüman Türkler tarafından düzenlenen Gâzalar kayda değerdir. Bu Gâzalar neticesinde Anadolu, Erzurum ve Sivas üzerinden Aydın ve İznik civarları Türk Obaları için birer yerleşke bölgesi olmuştur. Neticede Anadolu, Müslüman Türk Obaları için birer Ana Yurt olmuş, olmaya da devam etmektedir.
Özetlersek: Tüm Hıristiyanlar tarafından kutsal kabul edilen Ayasofya Câmii İstanbul’da, Evanjelistler tarafından kutsal kabul edilen Meryem Ana Evi Bülbül Dağı’ndadır. (Dünyada 46 adet Meryem Ana Evi vardır.) Bununla birlikte Evanjelist Hıristiyanların, “7 İnayet Dönemi Kiliseleri” adını verdikleri -İsa’nın havarileri tarafından takdis edilen- kiliseler Anadolu topraklarında; Efes, İzmir, Bergama, Aksihar, Salihli, Alaşehir ve Pamukkale’dedir…
Siyonistlerin kudsiyet atfettikleri Siyon Mâbedi-Süleyman Mâbedi’nin yeniden inşası ve Davud Krallığı için Edom’un fethedilmesi mutlak zorunludur. Çünkü bu topraklardan akan iki Nehir arası topraklar, Arz-ı Mev’ud; Vaat Edilmiş Toprak kategorisine girer…
Müslümanlar açısından hem maddî hem de mânevî bakımdan değerli olan ve uğruna en çok kan dökülen Edom, mânevî bakımdan dünyada eşi ve benzeri olmayan Mescid-i Aksa ve Kubbetu’l-Sahra, (Kudüs’de) Kâbe (Mekke’de) ve Mescid-i Nebevî’nin (Medine’de) âdeta bir anahtarı niteliğindedir.
Bütün bunlar Edom’a mâna üstüne mâna katmaktadır…
Selçuklu ve Osmanlı devletlerinin bu toprakların hâkimi ve hâdimi olması hiçbir zaman Batılıları, dolayısıyle Haçlıları, hattâ Siyonistleri memnun etmemiştir. Bizans ruhu taşıyan Greklerin ve Roma-Cermen-Lâtin ruhuyla hareket eden batılıların tamamı, Osmanlı devletini yıkıp Müslüman Türkleri ebediyyen bu topraklardan atmayı murad etmişlerdir. Bunun için Birinci Cihan Harbi’ni tertib etmişler, Osmanlı bakiyelerinde elli iki küsür devlet-çik kurulmuş, lâkin Müslüman Türkleri bu topraklardan atmaya muvaffak olamamışlardır. Dahası, Cihan Harbi bitmeden 1916 yılında Anadolu’da kaç devlet kurulacağına dair haritalar dahi çizmişlerdir. Fakat bu haritalar o gün itibariyle akamete uğramıştır. 20. yüzyılın sonları ve 21. yüzyılın başları itibariyle bu haritaların ikamesi, tekrar devreye sokulmuştur.
Hâsılı Edom-Anadolu, bir Siyon-Haçlı ve İlluminati işgali ile karşı karşıyadır.
Anadolu Düşerse İslâm Dünyası Perişan Olur
Yâni; bugünkü durumdan daha perişan…
Anadolu düşerse, BOP için Ortadoğu’yu kan deryasına çeviren Siyon-Haçlı İttifakı dünyayı bir kan deryâsına çevirir. Batının kölesi olmayı reddeden bütün milletleri kıtır kıtır doğrar. Aynen Amerikanın yerli halkı olan Kızılderililere ve Avusturalya yerli halkı Aborjinlere uyguladığı “Jenosit” uygular; Irkların kökünü kuruturlar. Hıristiyanlığı kabul etmeyenleri “heretik” veya “cadı-büyücü” diye kızgın ateşlerde yakarlar. Diğer milletlere karşı her türlü barbarlığı yaparlar. Çünkü, Batı’nın ilke ve prensiplerine göre hareket etmeyi reddeden bütün milletler insan değil barbardır, İngiliz Chorchil gibilerin nazarında.
Ve Batı bu uygulamalardan hiçbir zaman rahatsız olmaz, olmamıştır da. Çünkü Batı’nın işgal ettiği ve insansız kalan toprakları Vahşi Batı’dan gelen Beyaz Adam’a tahsis etmesi ve Afrika Kıta’sından “köle taşımak” gibi tarihi tecrübeleri vardır.
Hâsılı Siyon-Haçlı ittifakı (ve İlluminati) tarafından bir işgal tehlikesi ile karşı karşıya olan “Bu Ülke” içeride de üç büyük tehlike ile karşı karşıyadır. Birincisi; Dinler Arası Diyalog çığırkanlığı yapan dinî zümre. Bu zümre FETÖ ve bir kısım Mezhepsiz Zümre olarak ikiye ayrılır…
İkincisi; Mezhebi ayrılıkların körüklenmesi. Bu da ikiye ayrılır; İran perestişkârlığına mebnî olarak Şiilik, Suud perestişkârlığına mebnî olarak da Selefi-Vahhabi faaliyetleri…
Üçüncüsü; PKK, DEAŞ ve Hizbullah gibi terör örgütlerinin faaliyetleri…
Batı’nın dinsiz tarafına müştak olan zümre zaten ezelî ve ebedî düşmanımızdır. Yukarıdaki bu üç zümreyi “Bu Ülke”de çekip çevirenler ise, mütedeyyin görünsün veya dinsiz olsun farketmez, Batı’ya müştak olan zümredir. Bunlar bizzat Batılı devletler ve ezoterik örgütler tarafından desteklenmektedir. Bu iç belâlardan kurtulmak için bir an evvel tedbirler alınmalıdır.
Dış belâların def’ine gelince: Başta, Hıristiyanlarla Yahudiler arasına nifak tohumları atılmalı; geçmişte olduğu gibi birbirine hasım olmalarına gayret edilmelidir…
Katoliklerle Protestanlar, Ortodokslarla Katolikler arasına nifak tohumları ekilmelidir…
Mesihçi Yahudilerle Siyonist Yahudiler, Yahova Şahitleri ile Evanjelistler, Musa’nın çocukları ile Davud’un Çocukları, Ferîsilerle Sadûkiler, Yakubilerle Sabetaycılar birbirlerine düşürülmelidir.
Dünyadaki bütün Kiliseler ve Sinagoglar fitne ve tefrika illetine düşürülmelidir.
Hâsılı Barbar Batı ancak kendi silahlarıyle vurulabilir; vurulmalıdır.
Bir not: Armagedon Savaşı öncesi cereyan eden bütün savaşların bir Zero-Zum; gâlibi olmayan savaşlar olarak tavsif edildiği, Armagedon Savaşı’nda ise insanlığın neredeyse üçte ikisinin yok olacağı iddia edilir.
Ankara, Aralık 2019
Yararlanılan Kaynaklar
1) Elmalılı Hamdi Yazır, Hak Dini Kur’an Dili, Zehraveyn Yay., Cilt 3, s. 120.
2) Gershom Scholem, Sabetay Sevi-Mistik Mesih, Çev; Eşref Bengi Özbilen; Kabalcı Yay., s. 77.
3) A.g.e., s. 63.
4) Bağdadî, Mezhepler Arasındaki Farklar, Çev: E. Ruhi Fığlalı, T. D. Vakfı Yay., 2001, s. 270.
5) Kutsal Kitaptan Neler Öğrenebilirsiniz, What Can the Bible Teach Us, Ekim 2016, Yehova Şahitleri, s. 213.
6) A.g.e., 216.
7) A.g.e., s. 213.
8) A.g.e., s. 166.
9) A.g.e., 79, 80
10) Aytunç Altındal, Gül ve Haç Kardeşliği, 20. Basım, Alfa Yay., s. 189.
11) Kutsal Kitaptan Neler Öğrenebilirsiniz, What Can the Bible Teach Us, Ekim 2016, Yehova Şahitleri, s. 210.
12) Gershom Scholem, Sabetay Sevi-Mistik Mesih, Çev; Eşref Bengi Özbilen; Kabalcı Yay., s. 55.