Çirikli Başela

Romanca’nın (Çingenece) Batı Trakya diyalektinde (ağzında), “Kuş Ötüyor” anlamına gelen bir cümle bu. Neden böyle bir başlık attığımı sorarsanız, size iki neden söyleyebilirim; birincisi mevcut konjonktüre bir gönderme, ikincisi ise, Roman dilinden bazı örnekler verme. Her ne kadar biribirinden uzak duruyorlarsa da, bu ikisini aynı makâlede birleştirmeyi deneyeceğim. Oradan oraya ve gerekirse başka taraflara da sıçrayarak, aynı “Dilo Çirikli” (Deli Kuş) gibi.

Aydınlık gazetesinin geçen sayısında, oğul-baba Bushlar’ın Skull and Bones (Kafatası ve Kemikler) isimli masonik teşkilâtın üyesi olduklarından bahsediliyor ki, bu doğrudur. Doğrudur ama çok eski bir hikâyedir. Üstelik Aydınlık gibi “bilim” ve “akıl” taraftarı bir yayının bu tip teşkilâtla ilgilendiği de pek vâkî değildir, eğer daha önceleri böyle şeylerle sıksık ilgileniyorlardıysa ve ben bunları es geçmişsem-ki zannetmiyorum-bu benim ayıbımdır, önceden af diliyorum. Gerek Türkiye’de gerekse de dünyada birçok araştırmacı, tarihçi, siyâset bilimci, gazateci çeşitli isimler altında faaliyet gösteren fakat özünde, dönüp dolaşıp tek bir temel amaç-hedefin etrafında birleşen bu nevi teşkilâta ait onbinlerce sayfa yazı ve kitap kaleme aldı, bir o kadar konferans, toplantı, sesli-görüntülü yayın üretildi ve hâlâ da üretilmeye devam ediyor. Bu teşkilât arasında en çok bilinenleri, Farmasonluk (Freemasonnery), Lions ve Rotary klüpleri, Moon tarikatı, Scientology (Bilim) Kilisesi olup daha az ve çok az bilinenler arasında ise, yukarıda bahsi geçen Skull and Bones, Rose-Croix (Gülhaç örgütü), İlluminati (Aydınlananlar), Yakovitler (Sözde Hz. Yahya’nın izinden gidenler) vs. vardır. Onların da perdesini araladığınız zaman sayısız “Esoterik” (Batınî) teşkilâtla karşılaşmak mümkündür. Bunların arasında, Thule (İkinci Dünya Savaşı sırasında ihdas edilen ve savaşı finanse eden bir siyâsî-ekonomik örgüt), Red Orchestre (Kızıl Orkestra: 2. Dünya savaşı sırasında ihdas edilen ve Led Trepper tarafından kurulan bir ajan örgüt. Led Trepper adlı yahudi, Stalin ajanı Hitler’in en yakınına ulaşabilecek kadar başarılı olmuş ve 2. Dünya Savaşı boyunca Stalin’e çok değerli stratejik bilgiler ulaştırmayı başarabilmiştir), Taş ustaları kardeşiliği vs. gibi bir sürü örgütle karşılaşılır. Tarihî sürecin en aşağı devresine inildiğinde ise bu kült, ağırlıklı olarak “Mâbed’in yeniden inşaı” ideolojisine kadar varır. Burada, “Mâbed”den kasıt, “Süleyman Mâbedi” olup, amaç fizikî anlamda bir “reconstruction” (yeniden inşâ) olmayıp genişlemesine ve derinliğine çok kapsamlı bir yeniden ideolojik inşâ hareketidir. Bu ideolojinin ismi ise “Kadim Yahudi İdeolojisi”nden başka birşey değildir. Bu mefkûreye ulaşmak için bütün yolları-yöntemleri mübah gören “İnternational Network” (Uluslararası Ağ, şebeke), yüzyıllardır gizli-açık bir biçimde örgütleniyor ve gelinen aşamada akılalmaz bir kudrete ulaşmış bulunuyor. Her ne kadar bu ideolojiyi, “İsis”, “Osiris” vs. Gibi eski Mısır ideolojik-mitolojik sembolleriyle, Hz. Yahya’nın çizgisiyle, Hint-Nepal mitolojik kültleriyle, Kuzey Avrupa Beyaz İsa-Teutone kültüyle örtüştürmeye çalışan çevreler mevcutsa da, bunlar ya kasıtlı olarak illüzyona (göz aldatma) başvurup kafa karıştırmak için bunu yapmaktalar ya da diğerleri tarafından bilinçli-bilinçsiz olarak temel ideolojik sürece âlet edilmektedirler.

Yoğun ve karmaşık ritüellerle (âyinlerle) bezeli bu katı hiyerarşik teşkilât, günümüz dünyasında bütün sosyal, ekonomik, kültürel, dinî ideolojileri kullanıp payanda yapmakta ve bu kanallardan heryere ulaşabilmektedirler. Kilise de, Cami de, Havra da, Budist tapınak da, Brahman tapınak da, Mecusî tapınak da, Ezidîlik de, Mazdeizm de, Bahalik de,^Yehova Şahitliği de, Hans to Hands (Elden Ele, Elele) örgütü de, Moon tarikati de, Uyuşturucu Mafyası da, sosyalist, liberal, sosyal demokrat, komünist, faşist, demokrat titrli parti, örgüt ve hareketler de, Greenpeace (Yeşil Barış) tipi örgütler de, 500. Yıl Vakfı da, İbrahimî Dinler Toplantısı da, Abant Toplantıları da, Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı da, Vatikan da, Fener Rum Patrikhânesi de, Ermeni ve Süryânî Patrikliği de, birçok spor (özellikle de futbol) klüpleri de, basın-yayın organları da bu ideolojinin aracı kurumları olarak işlev görmektedirler. Bu kurumların içindeki insanların bu gelişmeden haberleri olmadığını kabul edebiliriz fakat birer “âlet” olarak rol almaları (rol oynattırılmaları) ayniyle vâkîdir.

Bütün bu olayları, üst katlardaki balkonlarından, süitlerinden, whiskylerini, brandylerini, martinilerinin, Don Perignon Cognac’larını, şaraplarını, şampanyalarını yudumlayarak seyredenleri ise kimse bilmez, üstelik bunlar defalarca yazılıp çizildiği hâlde. Ve maalesef, bu yazılıp çizilenler birer “deli saçması, hayal ürünü, komplo teorisi” olarak “bilimdışı!” kabul edilir ve iş gelir “Anti-Semitism” (Yahudi karşıtlığı, yahudi düşmanlığı) derekesine kadar dayanır, bu “netâmeli” mevzuları dile getirenler hakkında binbir tâne suç üretilir, toplum dışına itilirler. Halbuki onlar, o kadar “manifest” (apaçık, ortada, alenî) tirler ki, burnumuzun dibine kadar gelip bizlere kendi propagandalarını yapabilirler ve biz onları çoğu zaman bağrımıza basarız. Kimi diş doktoru, kimi Tıp doktoru, kimi akademisyen-profesör, kimi avukat, kimi işadamı, kimi siyâsetçi kisvesiyle gülümser yüzümüze ve bizler de onları “bağrımıza basarız”!

Meselâ herkes CFR (Council of Foreign Relations-Dış İlişkiler Konseyi) isimli örgütün adını en az bir kez duymuştur ama onu çok prestijli bir stratejik örgüt olarak kabul ederiz genelde. Hiçbirimiz bu örgütün dünya yönetiminde kaydadeğer bir payı olduğunu bilmez veya kabul etmez. TC (Trilateral Commission-Üç taraflı komisyon, üçlü komisyon) da öyledir, Bilderberg de! Çoğumuz, Samuel Jim İpektsi (İsmail Cem İpekçi) isimli zâtın bir yahudi ve bu nevi örgütlerin sevilen bir üyesi olduğunu bilmeyiz, bilenler de genelde sükût etmeyi tercih eder. Yunanistan başbakanı Kostantinos (Kostas) Simitis’in aslında Aauris Smithis (Aaron Smith-Harun Sâmî), Yunan dışişleri bakanı Yorgo Papandreu’nun annesi Margherita Papandreu’nun da birer yahudi ve yukarıda mezkûr örgütlerin saygın birer üyesi olduklarını da bazılarımız bilir ve susar. Aynı Margherita Papandreu’nun ünlü Türk gazeteci yazar Zeynep Oral’la birlikte “Türk-Yunan kadınlarını birleştirmek için” yırtındıklarını pek bilmeyiz!

Romanya eski devlet başkanı Emil Constantinescu’nun Aralık-96 seçimlerini kazanmasının çok önceleri aynı yılın Bilderberg Toplantısı’nda İsviçre’de kararlaştırıldığını kaç kişi bilir? Bilen bilir!.. Romanya Parlamentosu’ndaki milletvekillerinin 70’ten fazlasının yahudi olduğunu ve bunların mâlûm teşkilâtın üyeleri olduklarını kim bilir?

Prof. Dr. Yalçın Küçük Belçika’da yaptığı bir konuşmasında (dinledim), Türkiye’deki yahudilerini isim-soyadlarının içinde “Ar”, “Er”, “Man”, “Men” eklerinin yoğun biçimde bulunduğunu tesbit ettiğini söylemiş ve örnekler vermişti. Bu saptama “çok gecikmiş” ama doğru-eksik bir saptamadır, âdeta bir sosyalistin günah çıkarması gibi bir şey! Yalçın Küçük’ü destekleme bâbından bazı örnekleri hemen burada verelim:

S-er-tab Er-en-er, Halil Bez-Men, Fuat Bez-Men, Ali Koç-Man, Feyyaz Berk-er, Tunç Tong-er, Yıldız Kent-er, Müşfik Kent-er, Filiz Dinç-men, İzzet Kerib-ar, Feridun Çelik-men, Er-ol Er-Kohen, Er-kan Öz-er-man, İbrahim Öz-er, Tülin Kor-man, Candan Er-çetin, Aytaç Ar-man, Er-Man Kunt-er, Cem Boyn-er, Nur Ger-Men, Talat Hal-Man, Haldun Dor-Men, Alp Yal-Man, S-er-ol Teb-er, Nur Sert-er, vs…

Geçtiğimiz günlerde meşhur gazeteci Fehmi Koru’da bu mevzuyla ilgili pro-semptomlar görülmeye başlandı, o da Kissinger’dan, Paul Wolfowitz’den ve başka yahudiler’den dem urup, ABD’deki klika’nın gücünün ulaştığı raddeye değiniyor ve aklınca dünyaya perspektif veriyor, işimiz yaş demeye getiriyor. Günaydınlar Fehmi Bey! Bir zamanlar siz İBDA’cılara saldırırken aklınıza hiç gelmiyordu herhâlde, ne Rockfeller, ne Allbrigt ne İsmail Cem ne de diğerleri. İnsanlar bu tip mevzuları yazıp çizdiklerinde mahkeme mahkeme sürünüp, cezaevlerine tıkıldıklarında, milyarlarca lira tazminat ödediklerinde, tımarhânelerde tüketilip “İdealiste Passione” (Tutkulu İdealist), şizofren, anti-sosyal kişilik bozukluğu vs. tanılarla “deli”, “meczub” ilân edildiklerinde, bazıları zorla eroine alıştırıldıklarında sen neredeydin haşmetmeapları? Aynı kadrolar yine dünyanın heryerinde ve dahi Türkiye’de işbaşındaydı. O zamanlar ne sen, ne Yalçın Küçük, ne de Aydınlık gazetesi bu mevzularla ilgilenmeyip, daha “mühim” mevzulara takılıyordunuz. Şimdi, ABD’deki “Klik”in eylemliliğini çok tehlikeli buluyorsun. Ne o, sırtından yorganını çektiler de “geri”n mi üşüdü? Sana hiç söylemediler mi ki, Bu teşkilât, “kışın yorgansız, yazın oğlansız yatmazlar!”. Onlar, İnsanların yorganlarını birbir çekerlerken, senin “geri”nden karıncalar kepek çekip horul horul uyuduğun için olan bitenden pek haberin yoktu! Şimdi üşüyorsun, kaç yazar. Adam haremine kadar girmiş. Yalçın Küçük, yıllarca Doğan Avcıoğlu ve diğer arkadaşlarıyla birlikte “Marksist Cunta”nın hayâliyle yaşadılar, mâbedleri “Bolşevik Devrimi’nin bütün kurumları”ydı. Tâ 1994’lere kadar Yalçın ve arkadaşları, Bolşevizm’in de aslında bir yahudi ideolojisi olduğunu farkedemediler. Yalçın Küçük, Şam’a Apo’nun yanına gittiğinde, orada kaldığı uzun süre içinde Apo’dan hemen hergün yediği fırçalarla ve gördüğü Ortadoğu’nun diğer “vechesiyle”, uzun yıllardan beri içinde yaşadığı “İdeolojik-politik Amnyos”u yırtıp yeniden doğma mücâdelesini kısmen de olsa başlattı, doğru öğrenmenin yaşı yoktur. Türkiye üzerine, aydın üzerine yazdığı tezlerde nelerin eksik kaldığını Şam’da, Brüksel’de ve Atina’da gördü. Gördü görmesine de, ne yapacağını şaşırdı ve gitti Doğu Perinçek’le zindan arkadaşlığı yaptı (yaptırıldı). Bu sefer hacimsiz bireser yazabildi: Aydınlık Zindan. Biliyoruz ki, Yalçın Küçük’e verilen oyun bahçesi gitgide küçültüldü ve kamyon lastiğinden bozma bir salıncağa bindirildi ve arkasından itildi, şimdi orada sallanmaya devam ediyor. Ama o salıncaktan inip de, Küçük Park’ın sınırlarını ihlâl edemeyeceğini de biliyor ve muhtemelen hayıflanıyor: “Ah ben bu mâlûmata vakt-ı zaman’ında ulaşabilseydim!” diye. Heyhât, çok geç. Artık salıncaktan inmesi yasak, hayatını orada tamamlayacak. Bir PKK’li şöyle diyordu:

“Genelkurmay’ın desteğiyle bir gün kendisinin devlet başkanı olacağına inanıyordu, aynı 1970’lerde Marksist Cunta’nın olabileceğine imân ettiği gibi. Ne zaman ki, hayatın somut gerçeklerini en yakıcı boyutuyla gördü, bütün umutlarını yitirdi ve 7 ay gibi çok küçük bir cezayla kurtulmak adına hakikati saklamayı kabul etti”. Yalçın Küçük’ün 60 yaşından sonra gördüğü gerçek, “Zionizm İdeolojisi’nin dünya üzerindeki akılalmaz gücüydü!”.

İslâm hariç bütün ideolojilerin arkasında o vardı ve Yalçın ketenpereye gelmişti. Bunu biraz geveledi çünkü gevelemesine izin verildi. Belki biraz daha verilir, tâ ki ölümcül denge korunsun! Sonra yine Status Quo Ante’ye (Önceki Statüko) geri dönülür hepsi bu. Bir zamanlar Üstad Necib Fazıl’a her türlü saldırıyı yaparken kendisinin de-tersten de olsa-benzer bir çizgiyi istemeye istemeye kabulleneceğini 35-40 yıl öncesinden görmesi beklenemezdi. Şimdi, kafasını duvardan duvara vurup hayıflanıyordur!

Proletar Devrimci Aydınlık (PDA) psevdo-ideolojisinin (sahte-ideoloji) teorisyeni Doğu’nun da kaderi Yalçın Küçük’le neredeyse paralellik arzediyor. Ve iş gelip, birbirlerine tavuk bonfilesi ikrâm edecek raddeye varıyor. Hayatı boyunca ağzına yahudilik ideolojisini, Süleyman Mâbedi’ni, Siyonizm’i ağzına almayan, almak şöyle dursun bu konuda ağzını açanlara en şiddetli biçimde saldıran MLM Perinçek, artık gizli-açık yahudi teşkilâtından söz edip, judaizm’i kendi bağlamında mahkûm etmeye kalkışıyor. 28 Şubat’ın mimarlarından olan Çevik Bir’i yerden yere vurup ABD ajanlığıyla suçluyor ama vurguyu da, Bir’in arkasındaki yahudi lobisine yapıyor. İşte 1997, işte 2001. Yoksa, Perinçek de, Küçük gibi “paradigma”sını mı yitirdi, kıblesi mi ortadan kalktı? Aynı Perinçek, bu kliğin bir başka temsilcisi Bartholomeos’a da sayıp döküyor. İBDA’cılar yıllar önce Bartholomeos’u defterden sildiklerinde Doğu, onun yanındaydı çünkü o günün koşulları öyle gerektiriyor ve Doğu da somut koşulların somut tahlilinin gereğini yerine getiriyordu. Hem maddî anlamda hem de mânevî anlamda bir “ibne” olan Bartholomeos’la cilveleşmesinin sebebi konjonktüreldi. (Maddî İbne iddiası bana ait değil, bizzat Yunanistan’da iyi bilinen bir mevzu bu ve bahçıvanıyla birlikte yaşadığı biliniyor). Ne güzel bir ekiptiler değil mi? Boklamış-Bartholomeos-Fettoş-Çevik Bir-Mesrob Mutafyan-David Asseo-M. Ali Yılmaz-Ali Bulamaç. En baba Kemalist’ten en liberal diyalogçuya kadar her renkten bir puşt yelpâzesi, her türlü mürtecî harâreti ânında bertaraf eden, her yana sallanan “Moulin Rouge” yelpâzesi! Şimdi biri, ABD’de “sağlık sorunlarını” altetmeye uğraşırken, biri “düşünce ekseni”ni arıyor, ötekiler “huyânet iftarları”nda teselli arayıp, “barış” şarkıları söylüyorlar. Eskiden kolaydı tabiî, ortalığı karıştıranlar belli; mürtecîler, laiklik karşıtları, Anti-Kemalistler, türbanlılar… Yani yahudi ideolojisine karşı dimdik ayakta kalan, direnen bir avuç yiğit… Ama şimdi kafalar karışık. Laik-Kemalist-Sosyal Faşist Doğu Perinçek de kılıcını çekti bu kliğe, sosyalist entellektüel Yalçın Küçük de, demokrat yazar Alev Alatlı’nın romanında da gizli-açık bir tavır var, Orhan Pamuk da (Yunainstan’ın Patra kentinde verdiği konferansta. Üstelik yahudi olduğu iddiasını bizzat Yalçın Küçük dile getiriyor), bazı emekli generaller de!..

Şimdi ne diyecekler?

Bak şu Allah’ın işine! Fehmi Koru, Doğu Perinçek, Yalçın Küçük aynı safta buluşuyorlar, kuşkusuz isteyerek değil, birilerinin menfaatlerine dokunulduğundan bunlar da hep berâber bağırıyorlar.

Yeşil adına web sayfası açılmış, kırıp dökülüyor: “Çok kan akacak” (Demek ki kokuyu aldı). Mâlûm olan bazı şeyleri ilân ediyor: A. Kırca’nın pederastlığı (çocuk seviciliği-sübyancılığı) gibi… Bir zamanların parlak çocuğu A. Kırca’nın sümsüğü neden düşürülüyor acaba, eski hastalıkları nüksettiği için mi, kimbilir? Aydın Doğan’ın yıldızı neden hergün biraz daha fazla parlatılıyor? Yahudi sermâyesiyle olan ilişkilerinde hergün yepyeni adımlar attığı için mi? Mesut neden Yahudi Müzesi’nin açılışını yapmak için can atıyor? Bütün bu be benzeri soruların cevâbını yukarıda dokunup geçerek belirtmeye çalıştığımız ve kendilerini “Opus Dei” (İlâh’ın Düzeni, sistemi) olarak gören ve bu yolda emin adımlarla ilerleyen örgütlerin üst düzey idâre mahfillerinde aramak gerekir.

Öğrenmek de yetmez, unutulmasın ki, “Taraf olmayan bertaraf olur”. Evet, saflarını belirlemesi gerekiyor insanların, 1. Emperyalist Paylaşım Savaşı, 2. Emperyalist Paylaşım Savaşı, Filistin, Çeçenya, Filipinler, Endonezya, Rwanda-Burundi, Angola-Güney Afrika, 100 Yıl Savaşları, 30 Yıl Savaşları, İspanya İç Savaşı ve daha birçoğunun arkasındakileri iyi göremeyen, yarınki büyük savaşların arkasındaki “profit”i (kazanım) de göremez. Başta, Romanca’dan da örnekler vereceğimizi söylemiştik ama konu yine uçtu gitti, bâri bir Roman deyimiyle bitirelim:

“Na bir i pat, piren gace” yani Geceleri (yolda) yürüme zira yabancılar (Roman olmayanlar) ortalıkta cirit atıyorlar.

Evet, “Kuşlar Ötüyorlar”!

Kaynak: H.A. “Akademya’ya Doğru Sitesi”, 2001-2005 (2010 öncesi arşiv makalelerimizde yazarlarımızın adları, açık isimleriyle yayınlandıklarında makalelerini yeniden tashih ihtiyacı duyabilecekleri ihtimaline nazaran, yazarlarımızın talebi olmadıkça sadece isimlerinin baş harfleriyle paylaşılmakta, böylece bu önemli ve değerli arşivimizden kamuoyunun istifadesi amaçlanmaktadır.)

YORUM YAZ

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi giriniz!

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR