İmam Gazâlî’den Seyr-i Süluk Mertebeleri (Allâh’a Visâlin 7 Basamağı)

Hüccetü’l-İslâm İmam Gazâlî, Minhâcü’l-âbidîn adlı eserinde şöyle anlatır:

Hamd ve şükür, sâlikin maksadına ulaşmak üzere geçmesi gerekli yedi yokuştan sonuncusudur. Kulu ibadet yolunda harekete geçiren ilk şey, semavî bir uyarı ve ilahî bir yardımdır. Nitekim Cenâb-ı Peygamber (s.a.v.) şu hadisi ile buna işaret etmektedir: “Kulun kalbine bir nur gelince kalp açılır ve genişler.” Sordular: “Ya Resûlallah, bunun bilinmesini sağlayacak bir alâmeti var mı?” Efendimiz buyurdu: “Aldanma yurdu olan dünyadan uzaklaşıp, ebediyet yurdu olan âhirete yönelmek ve ölüm gelmeden hazırlıklı olmak bunun işaretidir.” (İbn Mübarek, Kitâbü’z-Zühd, s. 78.)

Böyle bir kulun aklına ilk gelen şey, bu kadar çok nimetin bir sahibinin olduğu düşüncesidir. Bu kadar nimet veren, benden şükür ve hizmet ister. Ben ondan gâfil olacak olursam, belki de nimetini elimden alır ve beni cezalandırır. Bana mucizelerle peygamber gönderdi ve kendisinin her şeyi bilen, tâate sevap, günaha ceza veren bir Tanrı olduğunu haber verdi. Emir ve nehiylerini bildirdi. İnsan bu sûretle nefsinde bir korku ve endişeye kapılır ve sanata bakıp, Sâni’ine vâsıl olur. Böylece yüce sıfatlarla bezenmiş bir Rabbin varlığına yakîn hâsıl eder.

Bu hâl, daha yolun başında sâliki karşılayan “ilim ve ma’rifet” basamağıdır. Sâlik ilk basamağı basîretle katetmek için âhirete çağıran ulemayı araştırır ve onlardan öğrenir. Bu sayede Rabb’inin varlığına yakîn hâsıl edince ma’rifet onu hizmete soyunmaya teşvik eder. Önce zâhirî ve bâtınî farzlardan kendisine gerekli olanı öğrenir ve ibadete yönelir. Bir de bakar ki pek çok insan gibi kendisi de günahkârdır. Hemen kendi kendine şöyle der:
“Ben nasıl tâate yönelebilirim ki günaha boyanmış biriyim. Önce sıkı bir tevbe etmem ve günah kirlerinden temizlenmem gerekir ki bu sûretle hizmete lâyık olabileyim.”

İşte bu safhada onu karşılayan “tevbe” basamağıdır. Şartlarına ve esasına uygun bir tevbe gerçekleştirerek sülûk yoluna giren sâlik de bazı engellerle karşılaşır. Bunlar onu ibadetten alıkoyabilir. Bu engeller genelde dört ana maddede toplanır: Dünya, halk, şeytan ve nefs.

Sâlik, bunlardan geçmek için dört şeye sarılmalıdır: Dünyadan soyutlanmalı, halktan uzaklaşmalı, şeytan ve nefs ile savaşmalıdır. Bunlar içinde en zoru da nefs ile savaştır; çünkü o içimizdedir. Şeytan gibi onu bir çırpıda kahredip kurtulmak mümkün değildir. O, insanın bineği ve âletidir. Ayrıca nefsin ibadete yönelmeye rızası ve arzusu da yoktur; çünkü hayra zıt bir fıtratta ve hevâya uygun bir hilkattedir.

Nitekim şair der ki:

Bu serkeş nefs öyle süratle koşar ki,
Akıl onun dizginini tutmaya güç yetiremez.
Kimse nefs ve şeytanla başa çıkamaz,
Karıncaların kaplanın hücumuna ne tesiri olabilir?

Nefsi itaat altına alabilmek için onu takvâ gemiyle dizginlemelidir. Takvâ ile dizginlenen nefsi, sahibi iyi hizmetlerde kullanır ve fesat mahallinden korur.

Bu engeli de aşan sâlik, kendisine karşı çıkan ve onu ibadete yönelmekten alıkoyan başka bir takım engeller görür. Dikkatle bakınca bunların da dört sebebi olduğunun farkına varır:

1. Nefsin peşi sıra koştuğu rızık.

2. Korku veya ümit veren, istenen veya istenmeyen, kendisinin fesadına mı, hayrına mı olduğunu bilemediği; ardı arkası kesilmeyen sıkıntılar ve tehlikeler.

3. Her taraftan kendisini saran sıkıntı ve zorluklar; özellikle de halka muhalefetin, şeytan ile muharebenin ve nefs ile mücadelenin zorlukları.

4. Başa gelen muhtelif kazâ ve belâlar.

Sâlikin bu makamda karşılaştığı zorluklardan kurtulması için şu dört şeye ihtiyacı vardır:

1. Rızık konusunda Allah’a tevekküle,

2. Tehlike anında işi Allah’a havale etmeye (tefvîz-i umûr),

3. Sıkıntılara karşı sabra,

4. Kazâya rızaya.

Sâlik bunları da aşınca, bir de bakar ki nefsi hayra karşı gereği gibi ilgi duymamakta ve tembellik göstermektedir. Çünkü nefs, gaflet ve gevşekliğe meyyâl, israf ve fuzûliyata düşkündür. Bu durumda sâlik nefsini tâate yöneltmek için bir sâike, günahdan alıkoymak için de bir zorlayıcıya ihtiyaç duyar. Onlar da “havf ve recâ”; yani korku ve ümittir.

Recâ, iyi amellere va’d olunan sevaplar konusunda olur; havf da cezayı gerektiren amellere aid ilahî tehditlerden kaynaklanır. Bu makam “Bevâis” makamıdır. Ve bunu geçmek için sâlik, havf ve recâya muhtaçtır. Korku ve ümitle bunu atlatan kimse, artık kendisini ibadetten uzaklaştıran bir sebep ile karşılaşmadığı ve içinde ibadete yönlendiren bir ses bulundurduğu için şevkle tâate sarılır.

Bundan sonra yine kendi kendine mücâhedeye devam eder. Bir de bakar ki, iki âfetle karşı karşıyadır. Onlar da “riyâ (gösteriş)” ve “ucûb (kendini beğenme)” duygusudur. Bazen ibadeti ile insanlara gösteriş yapar, bazen de bu ibadeti büyük görerek nefsine pay çıkarır.

Bu sırada “Kavâdih” basamağı onu karşılar. Bunu geçmek için de ihlâsa ve nimetleri hatırlamaya ihtiyaç vardır. Kişi Allah’ın yardım ve desteği ile bu yokuşu da geçince, gereği gibi ibadet etme özelliği hâsıl olur. Fakat yine de kendisini Hakk’ın inayet ve desteklerinden oluşan nimetlere müstağrak olarak görür; şükürden gâfil olmaktan, küfrân-ı nimete düşerek hâlis kullara aid mertebeden geri kalmaktan korkar. Bu makamda onu karşılayan hamd ve şükür engelidir.

Hamd ve şükür çoğaltılarak bu engel aşılabilir. Bunu aşan sâlik, arzu ve isteğine nâil olmuştur. Artık ömrünün kalan kısmında bu güzel hâl ile dünyada şahsen, âhirette kalben nimetlenir durur ve gün be gün ikramlanır. Dünya ona çirkin gelir. Mele-i A‘lâ’ya olan aşkı artar. Bir de bakar ki Âlemlerin Rabb’inin elçisi karşısındadır ve onu Rabb’i katından rızâ ile müjdelemektedir. Onu güzellikle ve kâmil bir insan olarak bu fânî dünyadan ilahî âleme naklederler. Onun makamı cennet bahçeleridir. O, bu nimetleri kendi âciz nefsi için büyük bir lütuf ve mülk olarak görür.

Şeyh Sâdî (k.s.) der ki:

Senin mâtemin, yani ölümün düğün olur,
Eğer sonun iyi ve hüsn-i hâtime ise.

Hüsrev de vefatı sırasında şunları söylemişti:

Padişah dünyadan gider, dudaklarından şunlar dökülür:
Gönlüm, gurbetten asıl vatanıma doğru gitmeyi arzuluyor.

Kaynak: İsmail Hakkı Bursevî, Rûhu’l-Beyân Tefsiri, Erkam Yayınları.

YORUM YAZ

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi giriniz!

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

DAHA FAZLASI