“Kemmiyet ve dış kalıp plânında her şey ve her zaman değiştirilebilir ve icaplara uydurulabilir. Değişemez olan ruh ve keyfiyettir. Dâva, sadece, bu ruh ve keyfiyete denk, dış kalıp ve teşkilâtı, usta mimarlar eliyle petekleştirebilmekte…” (NFK)
▪ İslâm inkılâbının günlük politika üstünde, iç oluşu dışarıya doğru örnekleştirici, bütünleştirici ve kadrolaştırıcı büyük siyasî, millî, ruhî dâvası Asyacılıktır.
▪ İşte bu en hassas nokta üzerinde, Büyük Doğu mefkûresinin, Büyük Şark, yani Büyük Asyayı kucaklayan mânâ şubesinden pırıltılar toplanmakta; ve isim delâletimizin temel direklerinden biri, tepesinde en aydınlık bir vuzuh feneriyle meydana çıkmaktadır. Evet; Büyük Doğu mefkûresinde, esas bakımından bütün bir ruh muhtevasına istinad eden Büyük Doğu isminin mekân ve saha delâleti, sadece Büyük Asyadır. Geriye kalan dünya, zıt ve düşman saha…
▪ Büyük Asyaya, esasta bizzat Büyük Asya bulunmak üzere Afrika dâhildir. Avustralya, zıt ve düşman sahaya tâbi, dâva yönünden küçük, şahsiyetsiz ve uydurma bir sahadır; geriye kalan Avrupa ve Amerika ise, zıt ve düşman sahanın tâ kendisidir.
▪ Aslında koskoca insanlığa şâmil dâvamızın, belli başlı bir mekân ve saha hükmiyle Asya üzerinde kümelenmesi ve bir bölüm zoruna düşmesi şu yüzdendir ki, bütün beşeriyet vak’ası, zâhirde, Asya mekânında tecellî eden ruhla Avrupa mekânında zuhura gelen ruhun çarpışmasından ve dünyayı iki vâzıh bölüme ayırmasından ibarettir.
▪ Ve işte bu bölüm, dâvaya teşmil plânının ifadesi değil; düşmanı tesbit zaruretinin, kendi kendimizi kadrolaştırmak ve tek vâhid halinde bütünleşip düşmanla mânâda ve maddede hesaplaşmak için bize yüklediği bir tefrik icabıdır. Yoksa dâva, kâinat çapındadır; ve bu dâvayı, mazideki tantanalı seyrinden, Garbın (Rönesans) hamlesinden ve bilhassa müspet bilgi aletlerinin hâkimiyet devrinden sonra mağlûp gösteren biricik müessir de, yalnız Avrupadır. Demek ki, tefrik mecburiyeti, zıt ve düşman saha tarafından çekilmiş, Çin Seddi yerine bir Frenk seddinden doğuyor. Asyayı Avrupa’ya karşı bütünleştiren ve bir encam birliği içinde kadrolaştıran, dolayısiyle yine Avrupa oluyor.
▪ Bütün ruh çilelerinin doğuşiyle beraber, insan topluluklarının ve eserinin doğuşunu temsil eden Şark, mânâda ve maddede ufukları kervansaraylarla donatır ve insanoğlunun biricik haysiyet ve hikmeti olan din ihtiyacını, hak ve bâtıl her şubesiyle örnekleştirirken, Garp, tepeden inme Eski Yunan harikasından ve onun peşi sıra Roma nizamından sonra, yabanî domuzlar gibi ağaç köklerini kemirerek yaşıyor; ve Şarka kâinat çapında aslî rengini bahşedici İslâmiyet’in milyon kere milyon kandilli avizesine çipil gözlerle bakıyordu. İşte bu Garp, yine Şark kaynaklı hak din olan İsa Peygamber yolunun nurunu kaybedip, artık o yol Allah tarafından kapatıldıktan ve yenisi ve daimîsi açıldıktan 8 asır sonra, Hıristiyanlık hassasiyetini, Yunan tefekküriyeti ve Roma hayatiyeti içinde pişirme muamelesine girişmiş, bu muameleyi yine İslâm Medeniyetinin kütüphanesinden faydalanarak yapmış ve ancak bu sayede Eski Yunan izlerini bulabilmiş; ve neticede eşyayı semerelendirme ve aletleştirme dehâsına ererek, korkunç bir madde hâkimiyetiyle ortaya çıkmış, hakikatta İslâmiyetin emri olan bu ulvî borcu ihmale giriftar Şarkın karşısına dikilmiş, ona karşı en büyük hınçla taarruza geçmiş ve onu birdenbire afallatıp bugünkü haline kadar getirmiştir.
▪ Şarkın bugünkü hali, sadece bir mamul eşya pazarından ibaret bulunan ve insanoğlunun imtiyazlar kadrosunu temsil eden Garp nam ve hesabına ırgatlık etmeye, en ağır rençberlik emeğini onun fikir hakkiyle değiştirerek Garp mahsullerini almaya, böylece tek bir kement içindeki manda sürüsü gibi yaşamaya, bütün suçu kendi eski altın şahsiyetinden ve dininden bilmeğe, eğer canı çekerse Garbı taklit etmeye ve büsbütün maymunlaşmaya ve kendi özünü tahrip etmeye, nihayet Garp (Mandaren)lerinin besleyici ve gıda yetiştirici daimî esirler sahası halinde bu tefriki hep muhafaza etmeye mecbur tutulmasıdır.
▪ Başlıca metod halinde biricik gıda ve istismar pazarı olan Şarkı asla gerçekten uyandırmamak, üstelik kendisine özendirip büsbütün mazideki şanlı dâvasından uzaklaştırmak ve böylelikle Şarkın içinde bulacağı sahte kurtarıcılar vasıtasiyle onu ebediyen esaret plânında mıhlı tutmak emelini güden Garp, İslâmiyeti gerçekten temsil edici bir hamlenin, Garp marifetini Şark ruhiyle evlendirmesinden, Büyük Asya’ya böyle bir harika örnek hazırlamasından, sonra onu bu örnek etrafında teşkilâtlandırıp Batıya yöneltmesinden ve bin bir madde hokkabazlığı içinde tam bir ruh iflâsına düşmüş Garbı birdenbire tasfiye etmesinden çok korkar.
▪ Garbın bu kâbusunu tamamiyle gerçekleştirmekten ve (aksiyon) dünyasına çıkarmaktan başka bir şey olmıyan İslâm inkılâbının Asyacılık dâvasınca, Büyük Asya, yegâne beşerî kurtuluş müeyyidesi İslâmiyetin manivelâsına en mükemmel istinat noktasıdır.
▪ Bu ölçülere göre, Garbın bütün aletler (bonmarşe)sini esrarengizlikten çıkarmış ve nefsine gerçekten mal etmiş bir ruhla Avrupalının karşısına Asyalı olarak dikilmek, beklediğimiz yepyeni fert ve cemiyet hesabına ne büyük bir şeref ifadesidir!
▪ Bu yüzdendir ki, İslâm inkılâbının Asyacılık davası, müsbet Garbı, olduğu gibi Garplının elinden almak, ona malik bulunmadığı ruhu ilâve etmek ve birdenbire bütün Asya’ya teşmil edip sun’î ve zalim cihan (Mandaren)lerinin karşısına, hem keyfiyet ve hem kemiyette en galip kadrosiyle çıkartmak gayesinin mekân ideali olarak en aziz meselelerimizden biri ve belki başlıcası oluyor.
▪ Şu var ki, bugün komünizmanın milyarlık Çin’i içinden ve dışından kuşatmış bulunması, bizim Asyadan beklediğimizi komünizmaya nasip olmuş gibi göstermekteyse de, içyüzlere inenlerce bu görünüş günübirlik bir baskı eseri olmaktan ileriye geçemez; ve asıl İslâmî fikriyatın, bir gün muazzam sarı ırk sahası üzerinde temelleşmesi ihtimalidir ki, dâvayı yarı yarıya halledebilir. Asrımızın şartlarına göre bu ihtimal muhale benzese de Asyacılık dâvasında istikâmet daima budur ve rüyamız daima bu olmalıdır.
Kaynak: Necib Fazıl, İDEOLOCYA ÖRGÜSÜ, Büyük Doğu Yayınları, 30. Basım, İstanbul 2021, s. 213-217.