Anarşist Bilim Görüşü (Feyerabend) — Ahmet Cevizci

(…)

Feyerabend’ın bilim felsefesiyle anarşizm arasında kurduğu ilişkinin anlatmak istediği şey, aslında çok açıktır. O, öncelikle çağdaş bilimin hasta olduğunu düşünür ve bu teşhisini de, bilimin çağdaş dünyada oynadığı tahakküm edici, hatta insanları ve toplumları köleleştirici rolle doğrulamaya çalışır. Ona göre, bilim insanlığın mutluluğu içindir ve bilimin değeri, onun insanın özgürleşimine yaptığı katkıyla ölçülmek durumundadır. Çağdaş bilim, insanın özgürleşimine ve mutluluğuna katkı yapmak bir yana, başka kültürel gelenekleri ortadan kaldıran monolitik yapısıyla, insanı kendisine köleleştirmektedir. Bilimin “yatak odamıza dahi girdiğini” öne süren Feyerabend, bilumum suistimalleri bir yana, bilimin baskıcı siyasal iktidarların konumlarını meşrulaştırmaya ve pekiştirmeye hizmet ettiğini söyler. Teknik yoluyla yarattığı bilumum çevre problemleri bir tarafa, Batı-dışı dünyaların geleneksel kültürlerini ortadan kaldırdığını savunur. Ona göre, sadece çağdaş bilim değil, fakat temel ve asli işlevini yitirmiş böyle bir bilimi rasyonalitenin tecessüm ettiği yegane alan olarak lanse eden, onu rasyonel bir zemin üzerinde birtakım değişmez metodolojik kurallara göre gelişen değişmez hakikatler kümesi olarak empoze eden çağdaş bilim felsefesi de hastadır. Hastalığı tedavi etmenin bildik tek bir yolu vardır. Önce hastalığı doğru teşhis etmek, sonra da hastalığın kendisini veya hastalığı doğuran nedenleri ortadan kaldırmak için ilaç kullanmak. Hastalığı teşhis ettiğine inanan Feyerabend, çare ya da ilaç için geçmişe bakar ve son iki yüzyıl içinde, özü itibarıyla iyi olduğuna inandığı insan üzerine bir baskı uygulayan ideoloji ve din benzeri kurumsal yapılara açtığı savaşta kendisine müttefik olarak bilimi almış olan politik anarşizme müracaat eder. Ve ilişkiyi bu kez tersine çevirerek, hasta olan bilimi ve bilim felsefesini iyileştirecek ilaç olarak anarşizmden yararlanmak ister. Bununla birlikte bu anarşizm artık politik değil, fakat disiplin, kuram ve metodoloji düzeyinde karşımıza çoğulculuk olarak çıkan epistemolojik anarşizmdir.

Feyerabend, öncelikle insanı ele alırken, onun başta özgürlük, doğruluk, dürüstlük, yiğitlik gibi pek çok değerin yaratıcısı olduğunu söyler. O, bilimin insanın mutluluğu için var olduğunu savunurken, tüm insani değerleri kucaklamaya çalışır; bakış açısının hedonistik boyutu dediği şeye vurgu yapmaya özen gösterirken, bilimin esas itibarıyla insanların özgürlüklerinin ve hayata sahip çıkma kapasitelerinin birincil önemiyle yakından ilişkili olmak zorunda olduğunu belirtir. Ona göre, bilim eski zamanlarda böyle bir özgürleşim amacına hizmet etmiştir. Bilim geçmişte otoriteye, batıl itikatlara karşı verilen savaşın ön saflarında yer almış; insanoğlu, köhnemiş ve katı düşünce biçimlerinden kurtuluşunu bilim yardı­mıyla elde etmişti. Bilimden beklenen de zaten bu olmak durumundadır. Bununla birlikte, batıl inançlar ve baskıcı yapılar karşısında kazanmış oldukları entelektüel özgürlüklerini bilime borçlu olan insanoğlu, Feyerabend’a göre, 17. ve 18. yüzyıllarda kendisi için bir kurtuluş aracı olmuş olan bilimi putlaştırarak, kendisini onun karşısında köle durumuna düşürdüğünü söyler. Feyerabend, bilimin insanoğlunun doğayla olan mücadelesinde bulmuş olduğu araçlardan sadece biri olduğunu, bu yüzden mutlaklaştırılmaması gerektiğini savunur. Dahası, modern toplumda bu gerçeğin unutularak, bilime gereksiz şekilde yüksek bir statü bahşedildiğini iddia eder. Bu cümleden olmak üzere, bir tahakküm aracı olup çıkan bilimi, modern insan üzerinde, Hristiyanlığın daha önceki toplumlar üzerinde sahip olduğu nüfuza benzer bir nüfuza sahip olan bir ideoloji ya da dine benzetir. Ona göre, Hristiyanlık geçmiş çağlarda toplum üzerindeki nüfuzunu, kurumlaşmış baskı yoluyla devam ettirmiştir. Bilimin modern insanın gözündeki yüksek statüsünü benzer bir yöntemle idame ettirdiğini söyleyen Dahası, modern toplumda bu gerçeğin unutularak, bilime gereksiz şekilde yüksek bir statü bahşedildiğini iddia eder.

O, çağdaş bilimin doğuşunun Batılı boyların Batılı olmayan boyları baskı altına almasıyla aynı zamana rastlaması olgusuna işaret ederken, bir yandan da bilimin değer ve statüsünün ancak ve ancak bilim ciddi rakiplerle karşı karşıya kaldığı zaman, eleştirel bir gözle değerlendirilebileceğini ileri sürer. Bu ise, ona göre, yalnızca bilimi değil de, efsane ve dini, sanatı, hatta gizemciliği ve büyüyü öğreten bir eğitim sisteminin kurulmasıyla mümkün olabilir. Feyerabend, bu tür bir eğitim sisteminin, bireye, benimseyeceği ideolojiyi özgürce seçme imkanı sağlayacağını öne sürer. Öte yandan, bu durum, Feyerabend’e göre, bilimin de lehine olacaktır, çünkü bilim adamları, kendi disiplinlerine itibar gösterilmesini beklemek yerine, bilimi cazip kılmak için daha çok çalışmak ve mücadele etmek durumunda kalacaklardır.

Feyerabend, nasıl ki disipliner çoğulculuk bağlamında, birbirlerine indirgenebilir olgulardan oluşan homojen bir dünyayı doğ­ru anlatan bilim adlı tek bir resim bulunduğu inancıyla seçkinleşmiş mantıkçı pozitivizmin disipliner monizmine karşı çıktıysa, kuramsal çoğulculuk bağlamında da, aynı yaklaşımın ilgili olgular kümesini tam olarak ve aslına uygun bir biçimde betimleyen tek bir doğru kuram bulunduğunu, dolayısıyla, diğer bü­tün kuramların yanlış olduklarını öne süren kuramsal monizmine de karşı çıkar. Gerçekten de bilimsel kuramlar söz konusu olduğunda, Feyerabend önce bilimin betimleme ve açıklama iddiasıyla ortaya çıktığı, onun ontolojik karşılığı olan dünyaya bakar.

Ona göre, dünya tek bir şey türünden meydana gelmeyip, tam tersine hiçbiri bir diğerine indirgenemeyen sayılamayacak kadar farklı çok şey türünden meydana gelir. Feyerabend, dahası dünyanın tek ve belirli doğası olduğunu varsaymak için bir neden bulunmadığını belirtir. Ona göre, bilim adamları ve farklı disiplinlerin icracıları mutlak ve değişmez bir özü olduğuna inanılan doğayı bire bir yansıtmak yerine, araştırmalarıyla inşa ederler. Disiplinlerin farklılığı ve araştırmaların çoğulluğu dünyanın esas itibarıyla derindeki çoğul niteliğini açığa çıkarmaya yarar. Varlığın kendisinde ne olduğunun hiçbir zaman bilinemeyeceğini, farklı disiplin ve araştırmalarda ortaya çıkan kendiliklerin Varlığın araştırmalara cevap verme tarzını gözler önüne serdiğini belirten Feyerabend, dünyadaki farklı olguların ancak alternatif bilimsel kuramlar yoluyla ortaya çıkarılabileceğini öne sürer.

Feyerabend’ın irrasyonalizminin veya radikalizminin çok daha belirgin hale geldiği yer, onun metodolojik anarşizmidir. Ger­çekten de, rasyonalizm eleştirisi Kuhn’dan çok daha radikal olan Feyerabend, bu noktada bilimi ve bilimin geliştirmiş oldu­ğu ürünleri efsane ya da metafizik benzeri bilim olmayan alan ya da disiplinlerden ayıracak sabit bir yöntem geliştirmenin imkansız olduğunu öne sürmekle kalmaz, fakat bilim adamının, bilimde ilerleme kaydetmek durumundaysa eğer, her tür yöntem kuralını ihlal etmesi gerektiğini belirtir.

Feyerabend’e göre, değişmez ve standart bir bilimsel yöntem, bilimin ilerlemesini veya bilimsel bilginin gelişmesini yöneten yararlı metodolojik kurallar yoktur; yöntem bakımından bilim adamına getirilecek herhangi bir sınırlama, bilimsel ilerlemeyi engeller. Zira, en çok ilerleme sağlayan bilim adamları, Galile gibi kuralları ihlal edenlerdir. Feyerabend, bu yüzden yöntem olarak önce, tümevarım yoluyla erişilmiş kuramların metodolojisiyle açık karşıtlığı ima edecek şekilde karşı-tümevarımı önerir. Onun karşı-tümevarım veya tümevarım karşıtlığı dediği şey, genellikle kabul edilmiş görüşle bağdaşmaz veya mevcut kuramla tutarsızlık içinde olan hipotezlerin ortaya konularak, bunların inceden inceye gözden geçirilmesinden oluşur. Söz gelimi, Galile’nin “dünyanın döndüğünü” bildiren önermesi, ilk öne sürüldüğü şekliyle karşı-tümevarıma dayalı bir önermedir. İnsan bilgisinin tümevarım-karşıtlığı yoluyla ilerlediğini bildiren Feyerabend, sonra bundan da, kendisinin yasakladığı metodolojik sınırlamaya bir örnek teşkil edebileceği endişesiyle, vazgeçer. Bilimsel ilerlemeyi engellemeyecek, ona göre, tek bir metodolojik kural olabilir: “Ne olsa gider.” Bilimsel yaratıcı­lığın insanın yeteneklerine, hatta başarılı bir cinsel yaşam türünden şanslı koşullara bağlı olduğunu öne süren Feyerabend’a göre, bilim adamının, bilimsel keşif sürecinde, kendisini herhangi bir yöntem ya da kuralla sınırlamayıp, kendisine açık olan her araç ya da yoldan yararlanması gerekir.

Feyerabend, özellikle “Yönteme Hayır” adlı eserinde, açıktır ki kendisini bilimin kültür içindeki ayrıcalıklı konumunu hazırlayan argümanları geçersizleştirmeyi hedefleyen biri olarak gö­rür ve sonraki eserlerini bilimin Batılı toplumlardaki ayrıcalıklı yeriyle ilgili bir eleştiri üzerinden inşa eder. Bu eleştiri hiç kuşku yok ki, metodolojik çoğulculuk bağlamında geliştirdiği görüşlerle hayatı boyunca savunmuş olduğu liberal ve demokratik değerlere bağlı bir eleştiri olarak gelişir. Nitekim, o, bu bağlamda çoğulcu bir toplumun, diğer ideolojilerden kurtarılmasına benzer bir biçimde, başlangıçta özgürleştirici bir güç ya da hareket olarak ortaya çıkmış olmasına rağmen, bugün çeşitli yollarla ağır bir tahakküm uygulayan baskıcı bir ideoloji haline gelmiş olan bilim tarafından aşırı etkilenmekten korunması gerektiğini öne sürer. Buna göre, sabit ve evrensel bir yöntem olmadığı kabulünden hareket eden Feyerabend bilimin Batı toplumlarında elde etmiş olduğu imtiyazlı konumu hak etmediğini öne sürer. Bilimsel bakış açısı kesin olarak doğru sonuçları temin edecek evrensel bir yöntemin kullanılmasının bir sonucu olmadığına göre, bilimsel iddialara diğer ideoloji veya dinlerin iddialarından daha fazla değer vermenin haklılandırılabilir bir yanı yoktur. Başka bir deyişle, rasyonel bir bilimsel yöntem olmadığı için, bilimi bilgiye erişmenin en doğru ve sağlam yolu olarak temellendirmek mümkün değildir. Bilimin sonuçları da, bilimin yetkinliğini kanıtlamaya yetmez, zira bu sonuçlar çoğu zaman bilimsel olmayan unsurların mevcudiyetine bağlı olarak ortaya çıkar. Bilim egemenliğini, rasyonalitesine değil, fakat tahakküm aracı haline getirilmiş olması olgusuna ve bu süreçte, kültürel alanın bilim dışı addedilen bütün geleneklerden temizlenmiş olmasına borçludur. Oysa gerçek şudur ki, bilim efsaneye sanıldığından çok daha yakındır.

Feyerabend, bu çerçevede çözüm olarak önce bilimin devletten ayrılmasını savunur; nasıl ki kilise ya da din ile devlet birbirinden ayrıldıysa, aynı şekilde sahip olmamız gereken gerçek insanlığa yeniden erişebilmemiz için bilim ile devletin birbirinden ayrılması gerekir. Feyerabend, bütün geleneklerin eşit haklara sahip olduğu özgür bir toplumu ideal toplum modeli olarak öne sürerken, bilimin demokrasi için bir tehdit olduğunu savunur. Ona göre, toplumu bilimden korumak için, bilimin demokratik kontrol altında tutulması gerekir.

Ahmet CEVİZCİ — Felsefeye Giriş, Sentez Yayınları 2007.

YORUM YAZ

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi giriniz!

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

DAHA FAZLASI